Bu İçeriği Paylaş
Batıl inanç diye bildiğimiz semboller
Yeni doğan bebeklere yapılan birkaç uygulamadan bahsetmek isterim.
Yeni doğana sarı renk, sarılık ve hastalık çeker diye giydirilmezdi. Bir başka bakış açısından da sarı 3. çakra ve güç merkezini aktifleştirdiği için sarı rengin enerjisi beden dengesi kurulana kadar uygun değildir.
Kırmızı ise “al basması” denilen ve çocuğun üzerine negatif enerji ya da nazar enerjisi toplanmasına neden olduğu için uygun bulunmazdı. Kırmızı aynı zamanda kök çakra ile ilgilidir ve yoğun bir enerjiye sahiptir bu nedenle çocuğa enerji yüklemesi yapabilir.
Yeni doğan bebeğe ilk banyosu doğduktan sonra iki zaman dışında yapılmazdı, bu sürece kadarki dönemde sadece bedeni ıslak bezle silinirdi. Bebek kordonu 15- 20 gün arasında düşer bu sürece kadar bu bağın mikrop kapmaması için daha önce yıkanması doğru olmayacağı için böyle bir adet geliştirilmiş olabilir.
- Günde yapılan banyo / 20 kırk olarak adlandırılırdı. 40. günde yapılan banyoya kırk banyosu denilirdi. Belki içimizde hala devam edenler vardır. Yöresel farklılıklar olabilir elbette ancak bakalım bu banyolarda neler yapılırdı?
Tüm bu ritüeller yenidoğanın ve özellikle annesinin, yakın çevrenin de desteği ile hayata hazırlanmasına yardımcı olması içindi.
Meltem Reyhan bebek banyosu kırk banyosu bebeği tuzlamak
Kırk Banyosu
Banyo öncesinde 41 taş toplanır ve banyo suyuna eklenir, suya ayrıca tuz da atılırdı. Bu suya aynı zamanda varsa altın yoksa annenin alyansı atılır ve altın gibi kıymetli bir hayat dilenirdi. Banyo sırasında banyoyu yaptıran ve çevresindekiler dualar eşliğinde niyetlerini dile getirirlerdi. “ Hayırlı bir evlat ol ailene, hayırlı insan ol milletine, yüzün gülsün, bedenin sağlıklı olsun ” gibi dilek ve dualarla banyo tamamlanırdı.
Banyo sırasında doğal tuzla koltuk altları, kasıkları, ayakları ve tüm vücudu tuz ile yumuşak hareketlerle ovulurdu. Banyo sonunda banyoyu yaptıran elini un ve şekere sürdükten sonra bebeğin yanağına sürer ve “un gibi bereketli şeker gibi tatlı olsun hayatın” derdi.
Özellikle tuz ile yapılan işlem; hem teninin kokmaması için bir tılsımdı hem de –tuz tüm dünyanın bilgisini taşıyan bir madde olarak düşünüldüğünde ise- bu bir tanışmaydı ve tuz ile geldiği bu dünyanın bilgisi aktarılırdı bebeğe. Banyonun sonunda 41 taştan biri ayrılır geri kalanlar, ağırlıkları dağılsın denilerek denize atılırdı. Ayrılan taş, bebek ilk kez sokağa çıkarken yanına alınır, ziyaretlerin sonunda bu taş da denize atılırdı.
Ziyaretler sırasında bebeğe ve annesine çeşitli hediyeler verilirdi. Bu hediyeler şeker -tatlılık olsun diye- yumurta – bereketi bol olsun diye– para ya da altın – zenginlik içinde yaşasın diye- Toplanan şekerler evde bir kavanozda biriktirilir, bu ziyaretler bittiğinde, evde üzerlik tohumu yakılır, bu tütsünün içine bu şekerden bir tutam atılır ve nazarı kalanın enerjisinin temizlenmesi istenirdi.
Yapılan tüm bu ritüeller aslında yenidoğanın ve özellikle annesinin yakın çevrenin de desteği ile hayata hazırlanmasına yardımcı olurdu. Dualar ve edilen niyetlerle ortak alan yaratılırdı. Bu arada göbek kordonu konusu oldukça önemlidir bence.
Göbek Kordonu
Göbek kordonu çok uzun zaman beklenmeden niyet ve dua ile mutlaka toprağa gömülmelidir. Tanıdığım birçok kişi bu göbek kordonunu evde saklamaya devam ediyor. Sanırım çocuklarının büyümesinden ve özgürleşmesinden korkanların seçimidir bu.
Yukarıda anlattıklarımı son zamanlarda moda olmuş organizasyonlara tercih etmek daha keyifli gelebilir elbette, ancak geçmişten aktarılanı da hatırlayalım arada bir.