Bu İçeriği Paylaş
Sen Kötüsün Ben İyiyim…
Onlar yaptı.
Onlar kim?
Bizim gibi düşünmeyenler.
Bizden olmayanlar.
Kusurlu, hatalı, kötü, karanlık tarafa mensup, cahil, suçlu, sorumsuz, kaba…
Biz kimiz?
Aydın, doğa sever, hayvan sever, aydınlık tarafa mensup, nazik, iyi, mağdur, dokunulmaz, hatta kusursuz!
Suçlu kimdir?
Masanın köşesine ayağını vuran çocuğunu susturmak isteyen annenin ilk yaptığı nedir?
Masaya vurmak.
Masa kusurludur.
Masa dövülür ve çocuk susturulur.
Çocuk neden masaya ya da sehpaya ayağını vurmuştur? Bizim dikkatsizliğimiz, özensizliğimiz ya da belki onun yaramazlığı yüzünden, konu her ne olursa olsun bu dışarıyla ilgilidir.
Yolda yürürken düşen, dondurmayı üzerine döken, ellerindeki çikolatayı koltuğa süren çocuk suçludur.
Yağmurlu havada su birikintisine girip üzerimizi kirleten aracın sürücüsü hatalıdır.
Kargoyu zamanında gönderse de aksamanın nedeni olmasa da azarı işiten gönderici firmadır, hatta belki kuryedir.
Dokunulmazlar kimdir?
Birkaç yıl önce sosyal medyada, zamanında önemli bir derneğin başkanı olarak saygı duyduğumuz bir beyefendinin Kemer Country yakınlarında yapılan ağaç kıyımına tepkisini içeren bir paylaşımına denk gelmiştim. Çok haklıydı; resmen bir tepenin üst kısmında bulunan ağaçlar tamamen kesilmişti. Tek bir sorun vardı ki bu paylaşımı yapan kişi de o ormanın farklı bir yerinde lüks bir hayat kuranların da aynı şeyi yaptığını atlamıştı. Üstelik kendisi de oranın sakinlerindendi. İnsan kendini ayrıcalıklı, aydınlanmış, kusursuz ve toplumun üstünde görmeye başladığında ötekini suçlamak çok kolay oluyor. Ben de onun paylaşımını alıp “Villa yapılmaz ve villalar da satılmazsa başkaları da hak görmez o zaman,” diye kendi hesabımdan paylaşmıştım.
Benzer bir konu, yaz aylarında bizim ada meclisinin haberleşme ağı olan Whatsapp grubunda birkaç kişi arasında yaşandı. Orman nöbetleri için öneriler yazılırken birden piknik yapmak için bir grubun ormanın içine doğru yürüdüğü bilgisi paylaşıldı. Konu mangal yakılmasına geldi. İçimizden birisi, “Keşke bahçelerde de yakılmasa,” diye duygusunu paylaştı. Birçoğumuzun evi ormana çok yakın ve benim de içim gidiyor bu konuda ne yalan söyleyeyim. Ancak insanların yaşam biçimlerine de karışmayı doğru bulmuyorum.
Bakış açısına göre hem haklı hem haksız bir yaklaşımla gruptan birisi, “Yaz aylarında bahçelerde de mangal yakılması yasaklanmalı,” dedi.
Elbette hemen itirazlar başladı.
“Yasakçı zihniyet!”
“Bahçemde ne yapacağıma ben karar veririm.”
“Mangalımız kalmıştı karışmadığınız…”
Hiç anlaşılamadı orman yangınını endişe edenlerin aslında ne söylemek istediği…
Orman yangınlarının en önemli sebebi, ormanın içlerine bırakılan çöpler ve orada yakılan ateşlerdir. Ormanı doğru kullanmayan herkesin toplumsal değerlerimizi hiçe saydığını düşünüyorum. Özellikle de parklarda, yol kenarlarında mangal yakanları da çoğunlukla eleştiririz. “Onlar çevre kirliliğinden sorumludur, nerede ne yapacaklarını bilmezler, mangal yakmadan duramazlar…” gibi ifadeleri çok duymuşluğumuz vardır. Peki ama bahçesinde mangal yakmayı hak görenler kadar mangal tutkusu için bahçesi olmayanlar ne yapacaklar?
Bunun için şurası, burası diye sayabilirsiniz. Ama burada sadece hak görmekten, kendimizi arınmış ve başkasını hatalı görmekten bahsediyorum. “Benim bahçem var mangalımı yakarım.” “Ormanı en iyi ben korurum, benim bahçeden oraya sıçramaz,” diye düşünen ile “Mangalın içinde ateş yakıyorum, ormana bir zararı olmaz,” diyen benzer zihniyette değil mi?
Benim villam ormanın içinde ama başka villa yapılmasını istemiyorum. Biz ormanı koruduk ve öyle villa yaptık ama onlar ağaç kesiyorlar. Siz de kestiniz, ormana yük oldunuz ve ortak alanımızı işgal etmediniz mi?
“Ben değil, diğeri sorun!” demek sorumsuzluğun temeli bence.
Ben yaparım ama o yapamaz.
Ben değil o sorunlu.
Kendi içime baktığımda her birimizin masayı dövmeye devam ettiğini görüyorum. Sorumlu hissetmek yerine sorumlu arıyoruz.
Onun yüzünden!
O böyle yaptığı için…
Onlar… Biz…
Bu bitmeli diye düşünüyorum.
Peki, bu konu nasıl değişir?
Kendi sorumluluklarımızı belirlediğimizde, üzerimize düşeni yaptığımızda, ortak değerlerimize sahip çıktığımızda ve öteki olarak gördüğümüz kişiyle kurduğumuz bağı yumuşatabildiğimizde mümkün olabilir.
Öteki dediğim de sadece aklınıza, sizin fikirlerinize ters düşenleri değil. Mesela “öteki çocukla”, “öteki kadınla” kısacası “sizin kabilenizin üyesi olmadığını düşündüğünüzle” olan ilişkiyi gözden geçirmelisiniz. Genel olarak kendi çocuğunun eğitimine odaklanmış bir ebeveyn onun için elinden geleni yaparken, eğitim sistemi için ortak bir tavır izlemekte isteksizdir. Eğitim sisteminde bir hata varsa o zaman kendi çocuğunun haklarına odaklanan bir birey, eğitimden mahrum bırakılan diğer çocuklar ile kendi çocuğunun aynı toplumun parçası olduğunu unutmuştur. Ya da bir kadının başına gelen herhangi bir sıkıntıyı, baskıyı görmezden gelen bir kadın, o kadınla aynı toplumun parçası olduğunu hatırlamalıdır. En nihayetinde ötekiyle olan ilişkimizi düzenlemek için kişisel hakların, sınırların ve özgürlüklerin hepimizi ilgilendirdiğini hatırlamalı, masa yanlış yerdeyse onu kaldırmalıyız. Böylelikle masaya yeniden çarpmaktan da suçluluk duygusundan da özgürleşiriz.
Ne dersiniz?