Bu İçeriği Paylaş
- Feng Shui nedir? Bizim Anadoludan gelen kültürel değerlerimizle benzerlikleri nelerdir ve günlük hayatta nasıl kullanılır?
Feng Shui özetle mekanlarda yerin ve göğün enerjisini bir akışla kullanmaktır. Elinde olanı iyileştirmek ve doğru alanda doğru işi yaparak hayat tarafından desteklenmektir. Uzakdoğu felsefesinde Tai- Chi denilen ve evrenin yaradılış prensiplerinden ikiliği tanımlanması hayatın akışını anlatır. Gece- gündüz, sıcak- soğuk, gündüz- gece vb… Bununla birlikte bu sistemin alt unsurları olan beş elementi doğru yerlerde kullanmak hayatla uyumlu yaşamanın temelidir. Bu beş element doğanın akış prensibini anlatır. Ağaç, ateş, toprak, metal ve su. Bun unsurlarla yaşamı anlamaya çalışılır. Bu unsurların birbirini desteklemesi uyum getirirken birbiriyle çatışmaları sorunlara neden olur.
Bu felsefe her ne kadar Uzakdoğu kökenli gibi gözükse de sürekli yer değiştiren atalarımız da bu konuda hayli bilgiydiler.
Osmanlı hekimleri bu konuya oldukça önem verirlerdi. Osmanlı Hekimi evreni bir ‘’ Bütün’’ olarak düşünür ve her şeyin ‘Birlik’’ içinde olduğunu kabul ederdi. Dünya ve içindeki insan bu sistemin 9.sırasında ve ‘’Ay altı âlemi’’ denilen bölgesindedir. Burada her şey dört temel maddeden meydana gelmiştir. Bunlar ateş, hava, su ve topraktır. Bunlar bizim anladığımız anlamdan çok daha derin içeriğe işaret eder. Bu dört unsurun temel niteliği; sıcaklık, soğukluk, nemlilik ve kuruluktur.
Bu prensiplerin birinde dört diğerinde beş element bulunsa da işleşiyleri neredeyse aynıdır.
Sağlıklı insan, sağlıklı seçimler yapar hayatın desteğini alarak ilerler. Sorunla karşılaştığında hangi prensibe bakacağını bilirse bedenini ya da mekanlarını iyileştirebilir.
İki kültürde benim gördüğüm ortak bir nokta da ateş ve suyun uyum içinde olmasıdır. Sıcaklık ve nemlilik doğru konumlandırılırsa huzuru bulmak kolay olur.
Ateş kontrolden çıkarsa yangın olur, su kontrolden çıkarsa da sel olur.
Modern dünyada evlerin yönünü ve toprağın özelliklerini pek seçme şansımız yok. Ancak elimizdekini iyileştirmek için bu bilgileri doğru şekilde kullanmamız yolumuza ışık olur. Bu nedenle de evin mutfağı, banyosu benim ilk baktığım alanlardır. Su kaçakları duygusal konuları ve parayla ilgili mevcut durumumuzu anlatır. Evin kapısı hayattan aldıklarımızı. Evin ısısı bizim rahatımızı anlatır. Evimizde ısınmak, serinlemek, arınmak ve beslenmek isteriz. İşyerimizde rahat çalışmak, üretken olmak ve kazanç elde etmek isteriz.
Bu gibi uygulamaları modern dünyada bu şekilde kullanmak için seçtiğimiz sembollere de özen göstermeliyiz. Çünkü bu unsurları temsil eden sembolleri doğru yere koymadığımızda da çatışma yaratabiliriz.
- Semboller hayatımızda ne kadar gerçek ve sembol okumalarını sıradan bir insan yapabilir mi?
Semboller ortak lisanımızdır. Eric Fromm sembol dilinin üniversitelerde bir dil eğitimi olarak verilmesini savunmuştur. Bugün bilgisayarlarda, bilimde ve üretimin her noktasında sembolleri kullanıyoruz. Sembol dediğimizde bütüne ait bir parçanın bize aktardığı mesajı anlamalıyız. Bir kıyafeti, gideceğimiz yeri, orada olma nedenimizi ve bırakmak istediğimiz imajı düşünerek seçeriz. Bu bütün unsurları ve renk ve şekille oluştururuz. Üzerimizde ‘’ saygın bir hava yaratmak istiyorum’’ yazmaz. Biz bu mesajı seçtiğimiz renk ve stilimizle veririz. Bu örnekte olduğu gibi evimizde kullandığımız eşyalar, şirketimizin logosu, hoşumuza gittiği için seçtiğimiz ürünler, müzik grupları, sempatik bulduğumuz sanatçılar, seyrettiğimiz filmlerl, kullandığımız cümlelerle yaşamın veri tabanına bir hikaye yazarız. Bunları okursak kendimizi daha iyi anlarız. En önemlisi yolumuzun farkına varırız.
Her birimiz hali hazırda sembol okuyucusuyuz. Bazılarımız iyi derecede konuşuyor bazılarımız henüz öğrenme aşamasında.
- Son dönemlerde yaşam koçluğu, enerji ile tedavi gibi yöntemler artmış bulunmaktadır? Bunun sebebi sizce nedir?
İnsanın kültürlenmesi sosyalleşmesiyle başlamış. Bir araya gelerek iş paylaşımı yapmaya başladıkça zaman bize kalmış. Her birimiz öğrendiklerimizi birbirimize aktarmışız. Kadim öğretiler, atalarımız bize geçmişin özetini vermiş. Biz bunları alıp kullanıyor ve yenilerini ekleyip geleceğe aktarıyoruz. Modernleşmenin arttığı son 30-40 yıldır bilgiye daha hızlı ulaşıyoruz. İnsanın bilgiyle olan bağlantısı her şeyi kendi başına yapabileceği sanrısını yarattı. Yalnızlaştık ve öğrendiklerimizin bize yetmediğini fark etmeye başladık. Eski kültürlere olan kibrimizi fark ediyoruz. Dokunmak, iyileştirmek ve bu dünyada olma nedenimizi bulmak istiyoruz. Tüketim toplumu bizi üretkenliğimizi sorgulamaya itiyor. Temel sorumuz ‘’ Ben bu dünyaya ne verebilirim?’’ bu da bizi görünmeyeni anlamaya yöneltti. Elbette tüketime dayalı dünyamızın bu konuya da çaresi var. Bu isteğimiz bir endüstri haline getirmeye çalışılıyor. Yeni meslekler arasında yer alan bu sistemin üzerinden bireye daha çok eğitim al, daha çok öğren baskısı da kuruluyor. Ancak ben bunun sonunda birbirimizi anlama gayretimizin ağır basacağını ve bu sayede kendimizi de daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum.
- Sizin öğrettiğiniz uygulamalar bu yeni çağ felsefesi içerisinde nerede bulunmaktadır?
Benim temelde bakış açım özfarkındalığa odaklanmaktır. İnsanın kendisi istemediği sürece onun için bir şey yapılamaz. Tüm dinler ve felsefeler bundan bahseder. Modern yaşam biçiminde önceliğimizi kendimize vermeyi hatırlatıyorum. Geleneği ve geleceği dost kılmak niyetindeyim. Burada geçmişle bahsetmek istediğim hem atalarımızdan aktarılanlar hem de kendi yaşadıklarımızı fark etmemiz ve bunlardan ders çıkartabilmemiz. Geleceğe bakış açımda benzer yani kendi geleceğimizde gerçekten istediklerimize odaklanmamızı tavsiye ediyorum. Her birimiz bazı özelliklerle doğuyoruz. Bunların bir kısmını ortaya çıkarmak için gayret ediyoruz. Bazen de dünya hayatında uyuya kalıyor ve kendimizi erteliyoruz. Tam bu noktada evrenin yardımcıları gelip bazen kolaylaştırıcı bazen de zorlayıcı rehberlikler ediyor. Biz kendimize yönelirsek, kendimizi biliriz. Kendini bilen Rab’ bini de biliyor.
.