Bu İçeriği Paylaş
Oldum olası eskiyi merak eder, hikayesini öğrenmek isterim. Bu eski olan bazen bir ata yadigarı bohça, bazen üzeri hat sanatıyla süslenmiş bakır hurmalık, el dokuması asırlık seccade olabilir. Hikayesini öğrenene kadar kimi zaman aile büyüklerine, kimi zaman antikacılara sorular sorarım. Aldığım yanıtlara göre nasıl bir yol izleyeceğimi tasarlamaya başlarım. Bu eski eşyalar sanki geçmişten bugüne yazılmış mektup gibi gelir bana.
Bu ara Osmanlıca kelimelerle ilgileniyorum. Durduk yere değil tabii esinlendiğim yerler, kişiler hatta ödevler var. Peki sizce eski kelimelerin antika eşya gibi hikayesi var mıdır? Belki vardır. Ama bu sefer hikâyeyi ben yazacağım.
Çocuklarımız hudayinabit değildir.
Eskiler ekilmeden, kendiliğinden biten bitkiye hudayinabit demişler. Kaldırım taşlarının arasında açan papatya, duvarın çatlağından aşağıya süzülen sarmaşık gibi. Böyle güzel manzarayla karşılaştığımızda ister istemez iyi de hissederiz kendimizi.
Ya bizim en değerli çiçeklerimiz olan çocuklar. Çocuklarımız hudayinabit midir? Ne kadar kendi hallerine bırakılmak isteseler de yetkinlik kazanana kadar anne disiplin ve yönlendirmesine ihtiyaç duyarlar. Bu ihtiyacın farkında olmadıklarından türlü türlü itiraz, isyan, sitem cümlesi kurabilirler. Gençlerden sık sık işittiğim ben böyleyim, dönemim böyle cümlesini eminim sizlerde duymuşsunuzdur. Dönem nasıl olursa olsun annelik kavramı hep önemli olmuştur.
Çocuklarımız bahçemizin gül fidanıdır. Gül fidanı kendi haline bırakılırsa yapısı gereği büyüdükçe çalıya dönebilir. O çalılığı yılan çıyan yuva edinir de güzelliklerini gölgeleyverir. Hâlbuki çocuk tarafından kısıtlama olarak görülen annesinin bazı tavırları, çalıya dönmesin diye işlevsiz ve fazlalık dallarını budamaktır. Sonuçta mis kokulu çiçekler açtığında onlarda halinden memnun olurlar.
Hangi anne çocuğu eve gelene kadar gözü yolda kalmaz? Eve giriş saati biraz geçince endişe duygusuna yenilmemek adına diline dua dolar, yemeğini yapar, evini toplar da yinede çocuğunun sesini duymadan rahatlayamaz. Aramaktaki amacı gönlünü ferahlatmak, iyilik halinden emin olmaktır. Gelin görün ki bu hal çocuk tarafından güvenilmeme, kontrol edilme gibi algılanabilir ve çatışma başlayabilir.
Hakikatte anne çocuğunun iyiliğinden emin olmak, çocuksa hem annesinin kurallarına uymak hem de yaşıtlarıyla olmak ister. Orta yolu bulmak için açıkça konuşup anlaşmak önemlidir. Bu durumun mümkün ve namümkün hallerinden geçmiş bir anne kendinden saklananı da yalanı da hissedebilir, duyabilir, görebilir. Ancak yavrusunu koruyup kollamak, güvende mutlu olduğunu görmek için nasıl bir yol izleyeceği konusunda tereddütte kalabilir.
Ayn-ür rıza ile bakmak mümkün mü?
Eskilerle başladık eskilerle devam edelim dilerseniz. Kusur görmeden rıza ve muhabbet gözüyle bakabilmek Osmanlıca ’da ayn-ür rıza demektir. Bu kelimeden benim anladığım olanı kabul edip, çözümü bulmak bunu yaparken de şefkatli olmak.
Anne bilgisi dâhilinde olmayan, kendinden saklanan ancak çocuk açısından olumsuz olan bir durumda yardımcı olabilir yâda yol gösterebilir mi?
Aynı şekilde olumsuz bir durum içinde olan çocuk aşırı yasaklama, baskı ve cezalandırmaya maruz kalırsa annesiyle açık konuşabilir mi?
Demek istediğim hatayı görmezden gelmek değil görünen hatanın tamirini beraber yapabilmektir. Bu da zaman, emek, sabır işidir. Bu işin büyük payı da anneye düşer.
Anne olarak çocuğa karşı ayn-ür rıza ile bakabilirsek ne mutlu. Yani tasvip etmediğimiz davranış karşısında suçlayıcı, kusura odaklı değil, bu davranışın ortaya çıkma sebebini bulmak ve o sebep üzerine çözüm aramak üzerine şefkatli bir tutumla yaklaşabilmek, ne güzel olurdu.
Bu bazen konuşarak, bazen küçük notlar bırakarak hatta aynı evin içinde mektuplaşarak olabilir. Öyle ki konuşurken istemediğimiz şeyler çıkabilir ağzımızdan da yazarken düşüne düşüne ilerleriz ve panikten bulanık denize dönmüş zihnimiz durulur çeri çöpü kıyıya atar, çakıl taşları dibe çöker de berraklaşıverir.
Bu yazının sonunda kızıma bir mektup yazıp yastığının altına koydum. Şimdi heyecanla cevabı bekliyorum. Sizlerde mektup yazma fikrine sıcak bakıyorsanız kâğıt kalemi elinize almaya ne dersiniz?