Bu İçeriği Paylaş
Karamel adında bir kediyle başımızdan geçenlerden bahsedeceğim size. Bazen onun dilinden bazen insan sesinden gerçek bir öykü.
Sıcak bir yaz sabahında bahçemde ve sokağımdaki kedilerle sabah kahvaltısı yapıyorduk ki bir bu kız çocuğunu fark ettim. Patileri, boynu ve gövdesi yara içindeydi. Belli ki acı çekiyordu.
Ona neyi olduğunu sordum.
‘’ Beni sosyal medyada kullananlardan kaçtım. Gecenin bir vaktiydi. Şu çöpün orada bir adam çiğ tavuk kemikleri, sakatat artıkları falan veriyordu. Karnım çok açtı. Ne bulduysam yedim. Beni bulmasınlar diye de kıyıda köşede saklandım. Sonrada bu sabah sizin sesinizi duydum. Bana da mama verir misin?’’
‘’ Veririm vermesine de senin bu patilerine ne oldu böyle? Her yanın kan revan içinde. Önce bunlara bir baktıralım.’’
‘’ Şimdi karnım aç bana da kahvaltı ver’’ dedi.
Onu bir güzel doyurdum. Dayı’yı çağırdım ve ona vurmasınlar diye tüm ekiple konuşmasını istedim. Dayı, benim bu mahalledeki ilk arkadaşım. Ona dayı denmesini istediğini daha ilk karşılaşmamızda söylemişti. Henüz bu eve taşınalı bir gün olmuştu. Tam yemeklerimi almış tanışmak için bir parti düzenleyeyim demiştim ki Dayı koşarak yanıma gelmişti.
‘’ Senin adın ne?’’
‘’ Meltem. Peki senin?’’
‘’ Dayı’’
‘’ Kimin dayısısın?’’
‘’ Siz iki ayaklılar da bir tuhafsınız. Biz de akrabalık bağı yok. Mahallenin kabadayısı manasında dayı, anlasana ‘’
Bir dudağını hafif yukarı kaldırıp, ayaklarımın etrafında döndü. Beyaz tüylerinde benek gibi siyah parçalar vardı. Genç bir kediydi. Yanında bir siyah bir de gri iki erkek kedi daha vardı. Birbirlerine sürekli sürtünüyor ve bir de alınlarını birbirlerine vuruyorlardı.
‘’ Tanıştırayım. Bak bu siyah var ya onun adı Kutu, diğeri de Duman’’
‘’ Memnun oldum. Kutu ilginç bir isimmiş’’
‘’ Bu bizimkisi nerede kutu bulsa içine girer. Diğeri de duman rengi işte ondan öyle adı’’
‘’ Sizin adınızı kim koydu?’’
‘’ Kim koyacak yahu kendimiz koyuyoruz’’
Bu sırada ben de elimdeki mamaları servis etmeye başlamıştım. Bu Dayı bir anda yemeğe gelen bütün kedileri bir bir patilemeye başladı.
‘’ Hey! Ne yapıyorsun yahu? Misafirim onlar benim. Bırak yesinler. ‘’
‘’ Sen karışma bizim bir düzenimiz var. Sen şimdi onları şımartacaksın. Sonra aşağı mahalleden bir sürü kedi buraya doluşacak’’
‘’ Benim mama çok gelsinler. ‘’
‘’ İş mamayla bitmiyor. Bizi hasta eden bir sürü şey yapıyorsunuz. Bizimle kim ilgilenecek peki? Çok kalabalık olursa sorunlar artar. Bizde herkes kendi bölgesinde kalır. Karışma işime. Hem seni de göreceğiz bakalım mama verip kendi kendini mutlu edenlerden misin, evdeki yemediklerini mi vereceksiniz, bir verip bir yok olacak mısın, hem belki sadece şirin olanlarımıza ilgi göstereceksindir. Bu daha ilk günün. Seni aramıza almamız için daha zaman var. Mamanı ver ve çekil, hadi yaylan’’
Kedinin de kabadayısı hiç çekilmiyor yani.
Karamel’miş adı. Üç renkli dünya tatlısı bir kız çocuğu. Henüz bir buçuk yaşındaymış. Onu bir kutuya koyup veterinere götürdüm. Doktor onu muayene ettikten sonra mantar teşhisiyle bizi eve gönderdi.
Ona dedim ki ‘’ Bak Karamel iyileşmek istiyorsan benim bahçemde kalmalısın. Sana on gün ilaç vereceğim.’’
Gitmeyeceğini ve ilaçlarını da içeceğini söyledi. Gelin görün ki onun derdi on günde bitmedi.
Neredeyse iki ay süreyle onu hastaneye yatırmak zorunda kaldım. Bu sürede bir sahibi olduğunu öğrendim. Benim evimden on bina sonra bir evde oturan biri ‘’ aa o benim kedim ‘’ dedi. İçim rahat etti. Hastane ziyaretimde ona ‘’ sahibini buldum seni arıyormuş’’. Dedim. ‘’ Yalan söylüyor inanma ona. Arada bana mama verip bana kızım diyen aklı bir karış havada birisi o. Hem kaç gündür önümden geçti de bir nasılsın demedi. Bırak onu orada yattığımı bile fark etmedi’’
Karamel’in sözüne inandım. Gittim kıza yeniden sordum. ‘’ Yani benim kedim dediysem ben arada sırada mama veriyorum. ‘’ demez mi!
Hastanede tedavisi çok iyi geçti. Onu almaya gideceğim gün komşulardan birisi gelip ‘’ Karamel diye bir kediyi gördünüz mü?’’ diye sordu. Tam ona olan biteni anlatacaktım ki ‘’ Ay Karamel yaşıyor mu? Benim eşim onu sosyal medyada paylaşıyordu. Ben de böyle kucağıma alıp fotoğraf çekip koyuyordum. Sonra bir gün bu çocuk ortadan kaybolunca biz de ‘’ Karamel öldü’’ diye paylaştık. Ay insanlar bir üzüldü, bir üzüldü. Şimdi ne yapacağız. Herkes onu öldü sanıyor’’
Duyduklarıma inanamamıştım. Ona Karamel’in çektiği acıları anlattığımda ‘’ Ay ben onu bırakmak zorunda kaldım. İstanbul’da işlerim vardı. Ne bileyim işte kaçıp gitmiş. Şimdi geldim. Sizden alabilirim’’ dedi.
‘’ Nasıl bir dostsunuz siz anlamadım. İnsan dostunu sokağa atar mı? ‘’
Kadın bana acelesi olduğunu söyledi ve hemencecik koşar adımlarla yanımdan uzaklaştı.
Karamel’i almaya gittim. Ona olanları anlattım. Bana ‘’ sana demiştim. Bunların da derdi ben değilim. Varsa yoksa sosyal medyada beni paylaşıp. – Bizim kız, canımız, parçamız- gibi şeyler yazmaktan başka bir şey yaptıkları yok. Doğru ki mama veriyorlardı ama bir gittiler mi birkaç ay yoklar. Gelir gelmez ilk iş benimle poz vermek için yanlarına çağırmak. İşte bunlar yokken de öteki kız bakıyordu. Ben de korkumdan senin buraya hiç inmemiştim. Düşün ki bu yaralarım neredeyse bir yıldır var. Bu kadar kötü değildi. Doktor tavuk ve çiğ et parçalarının yaptığını söyledi. ‘’
‘’ Karamel, ne olur yeme şunları gözünü seveyim. Bak kaç doktor gezdik sen biliyorsun. Burada iki ay kaldın. İyileştin artık’’
‘’ Yeme demesi kolay. Onun tadını bir bilsen sen de bana hak verirdin. Bir yemiyorum, iki yemiyorum en nihayetinde kediyim ben, canım çekiyor’’
Ne yapacağımı şaşırmıştım. Ona bir ev bulmam lazımdı. Benim evin altındaki küçük oda da başka misafirim vardı. Kavun, adında dünya tatlısı bir kız bir süredir orada tedavi oluyordu. Onun tedavisi bitmişti. Lakin gelin görün ki Kavun o odayı çok sevdi ve orada kendisini güvende hissediyor.
Hay Allah! Ne yapacağımı da bilmiyorum.
Karamel’i de alıp yola koyuldum. Tam eve geldik. Onu bahçeye aldım. Bizimkiler hoş geldin diyor, bizim kız bir tıslama, bir gerginlik. Neyi olduğunu sorduğumda, üzerime gelme ilaçların yan etkisi midir, bu tedavi gerginliği mi bilemedim. Hiç iyi değilim’’. Dedi. Mecburen Kavun ile onu aynı yere koydum. Ay birbirlerine bir tavır almalar. Görmeniz lazım. Sanırsın düşmanlar. Kavun’u çıkarttım.
Karamel’in sahibi olduğunu iddia eden kadın geldi.
‘’ Siz beni yanlış anladınız. Ben Karamel’e bahçemde bakıyordum. Verin siz bana ben bakarım. Ben bakmasam da bizim üstteki komşu bakar. Zaten de onun kedisiymiş öyle dedi’’ demez mi!
Şaşkınlık içinde hemen Karamel’in yanında gittim. Durumu anlattım. Bana ‘’ O kız da ayrı bir vaka. İnan bana. Erkek arkadaşı olunca yüzüme bakmıyor. Ne zaman bunalıma giriyor. Hemen soluğu yanımda alıyor. Bir ilgi bir ilgi. Tek derdi var, kendini iyi hissetmek. İnan benimle ilgilendiği falan yok. Bir gün mama verir bir gün unutur. O kadına hele sakın verme’’
Kadına gittim ve Karamel’in onu istemediğini söyledim. Yeniden onun yaşadıklarını anlattım. Bu sefer hastaneye ne kadar ödediğimizi de söyledim. Eğer ki yeniden hastalanırsa böyle bir masrafı onun yapması gerektiğini söyledim.
‘’ Ben şimdi anladım. Siz gerçekten bir hayvan seversiniz. Ben böyle bakamam ben sadece bahçemde bakabilirim. Hem zaten o bahçe kedisi. Siz verin onu bana lütfen. Ya da vermeyin, ay bilemedim’’ dedi ve gitti.
Tüm ahaliye iyi geceler dedikten sonra ben de yattım.
Sabah tam kahvaltımızı yapıyoruz. Bir adam geldi ve ‘’ Karamel siz de mi?’’ ay bu Karamel pek bir popüler olmuş da ben anlamamışım.
Adam bana sosyal medyada Karamel’in öldüğünü yazdığında tam 179 kişinin baş sağlığı mesajı attığını anlattı. Onu bir kere kucağıma alayım ve fotoğraf çekeyim. İnsanları da kandırmış gibi olduk ya neyse, buluruz bir yolunu’’ falan gibi bir şeyler söyledi.
Karamel’i veremeyeceğimi ve fotoğrafta çekemeyeceğini söyledim. Israrla görmek istediğini söyledi. Bizim kız onu görünce soğuk davrandı. Adam durmadan ‘’ beni özledin mi?’’ diye sorup durdu. Karamel oralı bile olmadı.
Adam gitti. Karamel’in yanına gittim.
‘’ Senin sahibin olduğunu söyleyen dört kişi var. İkisi ortada yok. Diğer ikisi de sosyal medyada çalışman için seni istiyorlar. Ne yapacağız?’’
‘’ Bu sana tuhaf gelmiyor mu? İnsan bir şeye sahip çıkacaksa onun bir sorunu olduğunda yanında olur, sorunun kaynağını bulmaya çalışır, onun için çabalar değil mi? Bunlar laf olsun diye peşimdeler. Beni onlara verme. İnan yoksa yine kaçarım. Kendimi kaybedip tavuk falan da yerim. Burada kalayım biraz daha’’
‘’ Çok haklısın ne diyeyim. Seni istediklerini söylüyorlar ama sen umurlarında değilsin aslında. Etrafa göstermek ya da ne bileyim belki kendilerini iyi hissetmek için istiyorlar. Seni eve de alamıyorum. Odam yok. Biraz daha kal bakalım, buluruz bir çaresini’’ dedim.