Bu İçeriği Paylaş
Bu dünyada insanlar ikiye ayrılır
– İradesini kullananlar
– İradesini kullanmayanlar
İradeyi kullanmak karar mekanizmasını çalıştırır. Bilmeliyiz ki güçlü- güçsüz insan yoktur aslında kararlı- kararsız insan vardır. Burada ayrılan yol bir daha asla birleşmez.
Benim kararım diyebildiğin sürece, kararımı değiştiriyorum da diyebilirsin.
Oysa karar verirken orada değilsen, sorumluluğu başkasına devrediyorsan, yaşadıklarının bitmesini istediğinde, neden yaşadığını anlayamadığında o kararı verirken sana komut verene ihtiyaç duyarsın.
Neyi, neden seçtiğini bilir karar mekanizmasını çalıştıran, irade eder hem kendi hayatına hem de geleceğin planlarına.
Kararlarını alırken dışarıya soru sorar mısın? Sorup, dinleyip sonra kendi bildiğini mi yaparsın, yoksa başkasının fikrini alır, inceler ve öyle mi karar verirsin?
– Bu konuda ne düşünüyorsun, alayım mı yoksa almayayım mı?
– Ne yapayım gideyim mi gitmeyeyim mi?
– Saçlarım uzadı kestireyim mi sence?
– Ne yiyelim? benim için fark etmez ne olursa yerim sen karar ver.
Çoğu zaman basit bir sorunun cevabını aramak diye görebilirsin karşına yönelttiğin karar sorularını, oysa orada senin iradenin anahtarı saklı.
Sormayalım mı?
Soralım, başka açıları görmek, esnek olmamızı destekler. Kararlara yeniden bakabilmek hayatın sunduklarını değerlendirirken bize yardım eder. ‘’ Ben biliyorum’’ kibrinden de korunuruz.
Ancak soruyu sormadan önce seçimi yapmışsa, yeniden değerlendirebileceğini hatırlamalısın.
-Saçlarım uzadı kestireyim mi, ne dersin? Yerine
-Saçlarımı kestirmeye karar verdim, senin fikrini de almak isterim.
Ben kararımı verdim, ancak senin bana gösterebileceğin ve benim göremediğim bir açıyı görmeye de hazırım.
Şimdi kendi merkezinde, hayatın dümeninde, kararlarının farkında bir durum oluştu.
Halbuki diğerinde, seçimi karşı tarafın yapmasını istiyordu. Sonuç iyi olursa seçimi yapanı yüceltecek, kötü olursa suçlayacaktı. Yeniden değerlendirme şansını da kaybetmiş olacaktı.
Kararları alırken başkasının merkezinden kendini değerlendirmenin nedenleri:
kendinle ilgilenmemek
geleceğini tasarlamamak
kendini onaylamamak
değersizlik hissi
fark edilme istediği
Kendiyle yeterince ilgilenmeyince insan karşıdan onay bekler. Burada oluşan en önemli mekanizma ise karar verme yetisini neredeyse kaybetmesidir. Bu şekilde davranışın bir sonucu olarak da hayatın geri kalan kısmında müthiş inatçı ve değişmez kalıpları olur ve esneyemez.
Bir tarafta o kadar merkezinden uzaklaşmış ve iradesini başka ellere teslim etmiştir ki ‘’ben varım’’ diyebilmek için bir çok konuda da katı ve inatçı tavırlar sergiler. Yani hem kararsızdır hem de inatçı. Karşı taraftan gelen cevap hiçbir zaman mutlu etmez ruhu, çünkü sonucunda öğrenilecek olan uzağa konmuştur.
Ne istediğini ifade etmeyen taraf ise olayın sonucunda şikayet etme hakkını kullanır. Şikayet ettikçe edesi gelir ve bu sırada öfkede çıkagelir. Tadı kaçar kişinin ve kendine de kızar aslında ‘’ niye dinledim ki ‘’ diye söylenir durur.
Belirsizlik duygusu mutsuz etse de insan karar mekanizmasını çalıştırmadığı ve hedefine doğru ilerlemediği sürece önünü göremez olur. Bu genellikle bedende baş dönmesi, mide bulantısı, dalak rahatsızlıkları, kanla ilgili sorunlar, dişlerle ilgili sorunlar, ayak burkmaları, düşmeler ve ileri boyutta kırıklara neden olan kazalara kadar varabilen rahatsızlıkları hayatına çekebilir.
Dışarıdan ne kadar fazla onaya ihtiyaç duyuyorsa o kadar kendi merkezinden uzaktadır. Kendi merkezinden uzak olanın bu hayatta ruhunun tekamülünde ilerlemesi gereken yoldan uzaklaştığı apaçık bellidir.
Elbette olay ya da kaza ile yola gelir insan ama aslolan bu yola gönüllü girmektir.
– Bu yakıştı mı?
– Yüzüm çok mu şiş?
– Bu pantolon beni şişman mı gösteriyor?
– Yapmak isterim ama insanlar ne düşünür? gibi sorularla boğuşuyorsa zaten dışarının onayı olmadan yaşayamaz hale gelmiştir.
Sonucunda hayat kazalarını sıkça yaşacaktır. Kazadan kastettiğim aslında beden rahatsızlıkları, ayrılıklar, maddi ve manevi kayıplar, ilerlemeyen yatırımlar vb…Sonrasında da bu insanlar sürekli geçmişte kaçırdıkları fırsatlardan bahsederler.
Peki insan karar mekanizmasını nasıl çalıştırır? Kuran-ı Kerim’de çok güzel sembollerle anlatılır insan olmanın ve aslında iradeyi kullanmanın dağlara, taşlara hatta meleklere verildiği ve hiçbirinin kabul etmediğini.
Bu irade gücünü kısa süreliğine alan meleklerin bununla başa çıkamayarak iradeyi iade ettiğinden bahsedilir. Ancak insanın önünde tüm âlemler secdeye geldi diyen bölümleri de biliyoruz. Yani insan iradesi ile hareket ettiğinde tüm âlemler onun hizmetindedir. Ancak iradeyi kullanmanın tek bir yolu vardır, o da insanın kendini kendi olduğu için kabulü ile başlar. Her halini, huyunu, şeklini ve her neyi varsa bunu kabul ile girilir bu yola, beğenmemek diye bir şey söz konusu olamaz.
İnsan yaratılanı sevecekse Yaradan’dan ötürü Yunus Emre’nin dediği gibi önce kendisini sevecek, sevgi şart kabul etmez. Koşullu sevgi diye bir şey söz konusu olamaz.. Sevgi bir duygu değil bir haldir, varoluş sebebimizdir.
Kabule geçebilen için karşıdan onay isteği sonlanır, kendini onaylar. Özüne sorar ne hissettiğini, damağına, midesine, bedenine sorar ne yemek istediğini, kalbine sorar hangisini seçeyim diye, ezmez kendini bir güzel söz için, aldığı nefesin kıymetini bilir son nefesine geldiğinde hakkını verdim demek için, en güzeli ise seyreder olanı hayırlısı der geçiverir olmazsa vardır bir nedeni diye de cevap verir.
Hal olarak buraya vardıysa zaten kainatın hizmet ekibi devreye girer, yolda uzaktan bir selam gelir göz göze gelinen bir yansımadan sanki ‘’ devam et beraberiz’’ der gibi, en ufacık bir yardım bile tat verir, durağa doğru hızla yürüdüğünü gören otobüs şoförü bekleyiverir, vapura son binen olup şükürle çayını yudumlayan oluverir. O zorlamayı bırakır hayatı, hayatta onu karar vermeye zorlamayı bırakır.Artık hayatın kendisi amaç olmuş akıp gitmektedir…