Bu İçeriği Paylaş
Cadılığın Bilinmeyen Tarihi
Küçük bir kız çocuğu, beklenmeyen bir davranış sergilediğinde “Seni küçük cadı!” yakıştırması yaptığımızı fark ettiniz mi?
Öte yandan;
“O, ne cadıdır, o!” ifadeleri kimler için kullanılır?
Bir de;
“yaşlı cadı” betimlemesi vardır…
Cadı denilince akla ilk olarak Grimm kardeşlerin “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” masalı gelir. Masalda, yaşlı cadı, kendisini güzel ve alımlı gösterme becerisine sahiptir, gelin görün ki masum Pamuk Prenses onun o çirkin hâlini bile kabul edecek kadar saf ve iyidir. Bize çok net bir biçimde; masumiyeti, sevgiyi, yardımlaşmayı hiçe sayan ve çıkarları için her türlü kötülüğü yapabilecek nitelikte bir profil çizilir.
Cadılığın tarihi çok uzundur ve coğrafi olarak farklılık gösterdiği için de net bir tanım ortaya koymamız kolay değil. Yine de genel içeriğe bir göz atalım. Benim bu yazıyla anlatacaklarım; Avrupa tarihi içinde kadınlara ve şifa kavramına yapılanlarla birlikte oluşturulan algı olacak. Bunu anlatabilmek için tarihte kısa bir yolculuk yapmaya ihtiyacımız var.
Avrupa’da MS 250 yıllarında oldukça yaygın bir hale gelen Hıristiyanlığın geniş bir etkiyle büyümesi, Roma İmparatorluğunun, Kuzeyden gelen Germen kavimlerinin istilası sonucu başkentini İstanbul’a taşımasıyla hız kazanmıştır. O güne kadar ezilmiş, dışlanmış ve köleleştirilmiş halk kitleleri tarafından kabul görmüş olsa da Hıristiyanlığın güç kazanması bu süreçte başlar. Hıristiyanlık, MS 313 yılında I. Konstantin tarafından yayınlanan Milan (Milano) fermanıyla imparatorluğun resmi dini olmuştur.
Papalık makamının kurulması, Hıristiyanlığın tüm Avrupa’da kabul görmesi, yüzyılları almıştır. Katolik kilisesinin elde ettiği güce rağmen, MS yaklaşık 15. yüzyıla gelene kadar paganizm bir şekilde kendisine yer bulmuştur.
Bu dönemde halk; bitkileri kullanarak hastalıkları iyileştiren, gelecekten haber veren, günlük sorunlara -doğaüstü güçlerden destek alarak- pratik çözümler bulan cadılardan -her ne kadar gizlenseler de- yardım almaya devam ediyordu.
Cadı kimdir?
Genellikle aklımıza ilk olarak kadın silueti gelir. Bugün etkisi altında olduğumuz algıda; şeytanilik, kötülük, büyücülük ile insanların hayatlarını karartmaya odaklanmış bir imge bulunur.
Antropolojide Cadı
Eril – Dişil
Wika – Wiki = Witch (Büyücü)
Cadılık kavramını anlayabilmek için öncelikle paganizm inancını kavramalıyız. Doğayı bir bütün olarak gören bu inanışta; doğa üzerine yönelen bir tutum bulunur. Doğayı ve doğanın gücünü kendi istediği yönde kullanmak için birtakım pratiklerin ortaya konuşu söz konusudur. Doğaüstü güçler ve varlıklarla çalışmak büyünün konusudur. Hatta doğaüstü güçlerle kendini aynı düzeyde görmek vardır. Manipülasyon ve buyurganlık içeren bu güçler, günlük sorunları çözmeye yönelik kendi lehine olmak üzere kullanılır.
Bu noktada din ile büyü arasındaki temel fark ortaya çıkar: Dinde, doğaüstüne yönelik teslimiyet varken; büyüde, doğaüstüne insanın müdahalesi söz konusudur. Din adamı, yakarıp talep ederken; büyücü, buyurgandır. Bu nedenle büyü ile din ilişkisi sorunlu olmuştur.
Cadılık kavramında gördüğümüz büyünün içeriğinde neler vardı?
Cadılardan beklenen; salgın hastalıkları sonlandırmak, bir insanın talihini iyileştirmek, bedensel hastalıkları tedavi etmek, bitkileri fayda için kullanmak, yağmur duası gibi ritüelleri yönetmek, muska yazmak, gelecekten haber vermek vb. görevlerdi. Bütün bunlar “ak büyü” kategorisine girerdi. O halde “Büyü nedir?” sorusunu cevaplamalıyız.
Bu inanışta büyünün iki yönü vardır:
Ak büyü; iyiye ve iyileştirmeye yönelik çözümler oluşturmak
Kara büyü; birine ya da topluluklara yönelik kötülükler yapmak.
Taklit ve temas üzerinden yapılan büyüsel teknikler:
Şekil üzerinde ® taklit
Bir parça üzerinden ® temas
Cadılar; ak büyü uygulayıcısı olarak değerlendirilirlerdi.
Bu büyü tekniklerin izlerine; Alt Paleolitik ve Üst Yontma Taş devrinde de rastlıyoruz.
Kötü büyünün cadılara atfedilmesi MS 15. yy.da Avrupa’nın değişen çehresinin bir sonucudur.
Avrupa’da Neler Oluyor?
Haçlı Seferleri sonrasında, Katolik kilisesine karşı protest bir düşünce akımı başlar. Bundan yaklaşık birkaç yüzyıl sonra da yeni kıtaların keşfiyle birlikte toplumsal yapı değişime uğrar.
Feodal Avrupa’da üç sınıf bulunur.
- Savaşanlar – Lordlar
- Dua edenler – Din adamları
- Çalışanlar – Üretenler, köylüler.
Bu sınıflara, zenginleşen tüccarlar eklenince burjuvazi doğar. Feodal sistemin egemenlerini rahatsız etse de şehir temsilcileri yönetimde söz sahibi olmak isterler.
Uzunca bir süredir Katolik kilisesini sorgulayan akımların ortaya çıkmak için istedikleri koşullar oluşmuştur. Yenilik bekleyenler için taze kan getiren
Protestanlık; öze dönüş, sadece kitapta yazılanın uygulanmasını ve İsa’nın saflığıyla yaşamanın en doğrusu olduğunu savunur. Protestanlık aynı zamanda -başka bir yazıda ele alacağım- kapitalizmin doğuşunu da haber vermektedir.
Katolik kilisesinin ve din adamlarının otoritesi artık sarsılmıştır.
Bu dönemde tüccarlar zenginleşmiş olsa da halk vebadan ve kıtlıktan kırılıyordu. Bu kötü dönemde Mesih’in geleceğine olan inanç Katolik kilisesini iyice zora sokmuştu.
Bir taraf zenginleşirken kaosun etkin olduğu ortamda din adamları bir çözüm bulmak yerine, bu olayın sorumlularını buldular: Cadılar.
Yaşananların tek sorumlusu cadılardı. Onların şeytanla yaptığı iş birliği ve büyüler yüzünden bir lanet yaşanıyordu. İddiaya Protestanlar sessizlikle cevap verdiler.
Aradaki süreçte olanları ayrı bir yazıda anlatmak üzere, cadılara neler yapıldığıyla devam edelim.
“Boynuzlu tanrı, bunların şeytanı!”
Kilisenin iddiası buydu. Keltlerin boynuzlu tanrılarını şeytan ilan etmişlerdi ve cadı avı başladı.
Rakamları net olarak bilmesek de Avrupa ve Amerika’da 15. yy. ila 18. yy. arasında yaklaşık 500.000 kişi katledildi. İşin ilginci kedilerin de bu katliama dâhil edilmesiydi, böylece vebanın daha da artmasına sebep olundu. Fareler, onları avlayacak kediler ortadan kalkınca, rahatlıkla ortada cirit atarak hastalığı yaymaya devam ettiler.
Kadınlara ve doğayı önemseyen insanlara karşı sergilenen bu yaklaşım 19. yy.ın ikinci yarısına kadar devam etti.
Altta yatan neydi?
Doğa anaya karşı, ataerkil düzen; üretime karşı, “Zenginliğim, seçkinliğimdir.” algısı belki de hâlihazırda kadınların üzerinde baskı oluşturmaya devam ediyor.
Günümüzde neler oluyor?
Bunu, devam niteliğindeki yazımda ( https://meltemreyhan.com/doganin-sesine-kulak-ver/ ) ele alacağım.
4 Comments
Ebru ulku
HarHarika bir yazi Meltem hanim 💕
Merve. Laçin Arıkan
Merhaba,
En merak ettiğim konuları böyle anlatmaya devam etmenizi isterim. Teşekkür ederim.
Petra
Elinize sağlık bu yazı ve dahası konuyu gündeme getirdiğiniz için, Bu konuyla ilgili olarak (okudunuz mu bilmiyorum) Barbara Ehrenreich ve Diedre English’in “Cadılar, Büyücüler, Hemşireler” kitabını hararetle tavsiye ederim. Orada, koylü isyanlarını bastırmak, servetin tek varisi olan kadınları ekarte etmek ve geleneksel ebeliği, kadın şifacılığını yok edip sağlık pratiklerini tümüyle erkeklere geçirmek için cadı avlarının nasıl kullanıldığı, hatta tam da bunlar için yaratıldığı anlatılır. Eğer baskısı bittiyse pdf’ini de günderebilirim size.
Yourmlar kapatıldı