Bu İçeriği Paylaş
Hiçbir şeyi tam olarak anlayamayacağımı iyiden iyiye fark ettiğim günlerden bildiriyorum. Gerçeğin peşinden giden birisi için gerçeklerin bu derece açığa çıktığı bir dönemde aradığı şeyin mutluluğuna ermesi beklenir, gelin görün ki bana geleceğin peşine düşmeyi bıraktırdı.
Kafamı tamamen geçmişe çevirmiş bir halde buldum kendimi, bir yanım sahada adeta bir ‘’ Getir’’ operasyonu yaparken, bir yanım ülkemin geçmiş günlerine yolculukta.
Nasıl da anlamış gibi yapmışım onca mücadeleyi, verilen ödünleri, ülke yaşasın diye canlarından olanları onurlandırdığımı sanmışım.
O sabah uyandığımda kalbim enkazın altında kaldı.
Ne yapabilirdim?
Uzaklaşıp olan biteni izledim önce, bir karar vermeden önce sakinleşmeliydim.
Bir gün sonra kızımın telefonda ‘’ anne ben arama kurtarma ekiplerine katılamıyorum ama onlara malzeme tedariki için yardım toplayacağım’’ demesiyle kararımı verdim. Sahada olanlara yardım etmeliydik. Uzaktan, yakından, arkadan, önden el ele tutuşup bir çember oluşturmalı ve birbirimize sımsıkı sarılmalıydık.
Yapamayacaklarımıza değil, yapabileceklerimize odaklanmalıydık.
Bu ülkenin kuruluş hikayesinde tam olarak bu olmuştu.
‘’ Yetişemiyoruz’’ diyenlere ‘’ yetişebildiğimiz kadar’’ diye cevap verirken aklımda Mustafa Kemal vardı. Nereden bilmişti onca şeyi, yıllardır bunu düşünsem de şimdi anlıyordum, en azından bugüne kadar anladığımdan daha derin bir yerlerde iz düşümü vardı sözlerinin.
Umudunu yitiren ekibe ‘’ unutmayın bu ülkeyi hem işgalden kurtarıp hem de yeniden inşa edenlerin imkanları bizim kadar çok değildi. Üstelik tüm ülke onlara inanmamıştı. Cephe cephe illerlediler. Önceliklerinizi belirleyin önce kadınlar, çocuklar ve hastalar, yaşlılar ve sonra da herkes için yapabileceklerimiz var. Kadınlar ayağa kalkarsa ülke ayağa kalkar. Çocuklar geleceğe ulaştırılır. ‘’ derken aklımda bu ülkeyi bağımsız hale getiren onca insanın inancının gücü canlanıyor.
Nasıl da çaresizdiler, ülke bitmiş, her yanda fırsatçılar, hainler, bir parça zenginlik için ülkesini satanlar varken onların neyi vardı?
Sadece tek bir şıkları vardı. Alternatifleri yoktu.
‘’ Ya istiklal ya ölüm’’
Onca insanımız göçük altında kalmış, ekipler ulaşamıyor, su veremiyoruz, soğuktalar, açlar ve tek şansımız olan umudumuzu kaybetme riskiyle karşı karşıyayız.
‘’Tek tek ilerleyelim’’ dedim.
Gün içinde yapabildiklerimizi birbirimize bildirelim. Başka ekiplerle iş birliği yapalım. Kafamızda varsa ‘’ öteki’’ diye bir şey o kaydı silelim ve yerine ‘’ devam etmek için el ele tutuşmayı’’ koyalım.
Öyle de oldu.
Birbirine taban tabana zıt görüşte insanlar çadırı yeni doğum yapmış bir anneye ulaştırmak için elden ele uzattılar dünyanın bir ucundan diğer ucuna uzanan bir zincirle.
‘’ Yapamazsınız, hiç uğraşmayın’’ diyenleri duymasınlar diye tembihledim kulaklarımı, onlar ne derse desinler ola ki umudumu benden alırlar diye hayallerimi görünmezlik pelerinine sardım sakladım.
Aklımda sakince bir köşede düşünceli bir halde ilerideki bir zamana bakan Muftafa Kemal vardı. Sanki bir köşede bizi izliyordu ve ‘’ işte size güvenimin sebebi tam da buydu, aferin çocuklar’’ böyle bir duygu kapladı içimi.
Olmaz denilenler olurken Hızır’ın bize yoldaş olduğundan emindim.
Nelerdi bu olmazlar?
Birkaç gün önce arama kurtarma ekiplerine malzeme sağlamak için zar zor topladığımız parayla teslim aldığımız malzemeyi satanların bizi kandırdığını fark etmiştik. Saatlerle yarıştığımız bir ortamda bunu yarım saat içinde fark ettik ve biz o ürünleri iade ederken, birkaç dakikalık bir mesafede doğru ürünleri satan bir mağaza olduğunu bizi kandıranlar söylemişti. O malzemelerin yetersiz olduğunu o anda biliyorduk, hepsini karşılayamasak da bir kısmını alalım diye yola çıkmıştık. Derken iki gün sonra o malzemenin on katı büyüklüğünde bir bağış aldık ve ekiplerin tüm malzeme ihtiyacını karşıladık. Bunun için özel bir çabaya gerek de kalmamıştı. Bir şey ‘’ siz elinizden geleni yaptınız, gerisi bizden’’ demişti.
Sonra başka bir gün hasta bir çocuk için iki gün bulamadığımız ilaç yüzünden moralimiz yerlere inmişken, gece yarısına yakın ekipten bir fotoğraf düştü telefonlarımıza ambulansla ailenin yanına gitmişti. Çığlıklar, naralar eşliğinde hemen enerjimiz yerine gelmişti. Bu sefer de o görünmeyen ama bizi destekleyen ‘’ siz elinizden geleni yaptınız gerisini ben hallederim’’ demişti.
Göremiyordum, duyamıyordum, konuşamıyordum ama bizimle olduğuna yemin edebilirdim.
Kaçıncı gündeydik hiç hatırlamıyorum ama eş, dost, tanıdık, tanışmadığımız ama kalbiyle bizimle olan birçok insanla aramızda topladığımız paralarla aldığımız çadırları öncelikli olarak nitelendirdiğimiz ailelere dağıtmıştık. Ekiple toplanmış ya da belki sadece mesajlaşmıştık hatırlamıyorum.
Hatırladığım ‘’ çadırlar bize gelsin ve ihtiyaç sahiplerine kolayca ulaştırmamız için desteklenelim’’ demiştim. Kalbim sonuna kadar buna inanıyordu.
Birkaç saat sonra telefonum çaldı ve bir öğrencim ‘’ hocam bir bağışçı 12 çadır bağışlamak istiyor’’ dedi. Evin içinde dans ediyordum ve sanki bir el beni tutmuş coşkuma katılıyordu. Halbuki yerimden kalkmamıştım. Koltukta geçen günlerimden birini daha yaşıyordum.
Sabah ilk iş tüm öğrencilerime, tanıdıklarıma bu bağışı arttırmak için elimizden ne gelirse yapmamız için mesaj attım.
Tek sorun şuydu ki çadır dediğiniz adeta altından değerliydi. Bekleme süreniz en az bir hafta diyorlardı. Oysa dün çadır veremediğimiz aileler vardı aklımda, bu konuda görevli olan öğrencime ‘’ bize hemen bugün 15 çadır teslim etmelerini istediğimizi iletir misin’’ dedim.
Sanırım 15 dakika sonra bu isteğim onaylandı. Mutfakta öylece ayakta duran bedenim dans eden ruhumu seyrediyordu.
Bunca olan bitenin açıklamasını istemiyordum. Bir duyguya bile girecek vaktim yoktu. Hemen siparişi verdik.
Transfer için bir ücret ödememize gerek de kalmamıştı. Başka bir bağışçı onun aracıyla bölgeye taşınabileceğini söyledi. Üstelik bu kadarla da kalmadı bize 7 çadır bağışladı.
O çadırları da dağıttık. Hatta listemizde olmayan ama çok ihtiyacı olanlarla karşılaşan arkadaşlarımız önceliği onlara verdi.
Bizim yine çadır eksiğimiz oluştu.
Ben emindim, ekip emindi, nasıl olacak bilmiyorduk ama emindik.
Aramızda konuştuk yeniden para mı toplasak dedik. Öyle dedik, böyle dedik, derken telefonum çaldı ve bir öğrencim ‘’ hocam 12 çadır buldum. Bir bağışçı çadır, soba, uyku tulumu ve su bidonu ile bölgeye geliyormuş’’ dedi.
O sırada vapurdaydım ruhum yine raks ediyordu herkesin ortasında ben yerimde oturmuş onu seyrediyordum ve muhtemelen o adını koyamadığım ama varlığını an be an hissettiğim enerji de yanı başımdaydı.
İçim hem çok rahatlamıştı hem de tam olarak sıkışıklığım geçememişti. Tek tek köylere bazen elimizde sadece bir çadır varken bile gitmiş her bir ihtiyaç için tüm kuruluş ve derneklerden destek istemiştik. Dönüp sorduğumuzda halen gelmediler dediklerinde bir ses ‘’ yola devam’’ demişti. Bu gece o 12 çadır yüreğime su serpse de benim en az 20 çadır ihtiyacım vardı.
Bölgede sadece sesini bildiğim günler içinde dost olduğum kişiyi aradım. Üzülerek bazı ailelere öncelik vermemiz gerektiğini anlattım o da kabul etti.
Ertesi gün listelerin tamamını çadırları dağıtacak kişiye ilettim o da bana ‘’ başka bir yardım kuruluşuyla güçlerini birleştirdiklerini diğer çadırlar için bizi destekleyeceğini söyledi.
Bir el var belki göremiyorum ama bir yerden bir yere gidecekleri kulağıma fısıldıyor ve sanki geçmeleri için köprü olmamızı istiyor gibi. ‘’Siz yan yana durun ben size uzatacağım siz sadece yan yana durun. ‘’ safları sıklaştırın dostlar.
Belli ki bizi koruyan, kollayan ve destekleyen o güç yolumuzu açmaya ve geleceğe ilerlememize yardım ediyor.
Bu ülkeyi kuranların bize emanetlerini kendi adıma henüz anlamaya başladım. Onca imkânsızlık içinde yapılanların geleceğe duydukları umuttan yani bizden kaynaklandığını yeni idrak etmeye başladım. Elden ele uzatılacak bağımsız, kendini küllerinden var edebilmiş bir ülkenin hikayesi yazılırken orada olacağım hiç aklıma gelmezdi.
1923 yılında atılan temeller o kadar sağlam ki depremde yıkılmayacağını inşa edenler zaten beyan etmişlerdi.
Şimdi bu saygı duruşu yıkılan şehirlerimiz, yitirdiğimiz canlarımız, değerini bilemediğimiz onca varlığımızla birlikte bu ülkeyi yüzyıl önce ayağa kaldıranlara kendi adıma. 2023 bize verilen bir görevmiş ve her birimizin katkısıyla ayağa kalkarken bizi uzaktan izleyen o milyonlarca cana selam vererek ilerlemeliyiz.