Bu İçeriği Paylaş
Biyolojik bir ürün olan bedenimizin şekline takılıp bazen içeriğinden uzaklaşabiliyoruz. Yaşamın başlangıcı olan bakterilerin çeşitlenip biçimlenerek form almasıyla oluşan zengin dünya düzeni içinde varlığımızın hafızasını yöneten network ağını çok iyi kavramalıyız.
Bilimin son yıllarda üzerinde durduğu bağırsak-beyin ilişkisinden daha ilerisi bakteri-sağlık ilişkisidir. Duygu durumumuzun, beden itirazları olarak değerlendirebileceğimiz alerjilerimizin, beynimizi kullanmamız için gerekli enerji desteğinin arkasında bakteri çeşitliliğimiz ve yaşamın akışıyla olan bağımız var.
Bizi milyonlarca yıl öncesiyle bağlantıya geçiren bilgi ağının bir parçası olan bu ortak hafızayla olan bağımızın kesintiye uğramasıyla ortaya çıkan davranış bozuklukları, bedensel sakatlıklar, enerjinin kullanılmamasından kaynaklı atalet çoğu zaman elimizi kolumuzu bağlar duruma geldi.
Binlerce kitap, araştırma, videoyla anlatılan beslenmenin etkisinin dağınık anlatımından kaynaklı olarak adeta ne yiyeceğimizi ya da ne yemeyeceğimizi bilemez olduk.
Ne yemeyelim?
İnsan eliyle şekillendirilmiş olan GDO tohumlarına olan kolay ulaşımımızın körlüğünde kendi kuyruğunu yiyen bir yılan gibi kendi sonumuzu hazırlıyoruz.
Doğanın ehlileştirdiği tohumların bilgi bankasından söktüğümüz hafızayla iddia ettiğimiz daha fazla üretimin bizi doyuracağı sanrısından uyanmalıyız. GDO yani genetiği istenilen yönde değiştirilmiş olan pirinçle hafızayıla oynanmamış bir pirincin su kullanımı arasında 400 kat fark var. GDO ile üretilen tohum daha çok suya ihtiyaç duyuyor. Dolayısıyla da daha az verim elde ediliyor. Bizi beslediğini düşündüğümüz şey bizi yok ediyor. Bu yazıyı 2019 yılının Temmuz ayında yazarken dışarıdaki hava yaklaşık 18 derece ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor.
Bunun ne sakıncası var?
Toprağın suyu alma kapasitesi, mevsim sebze ve meyvelerinin sıcağa olan ihtiyacı ve daha önemlisi döngüdeki değişimin üretime olan etkisinin henüz hesaplanamıyor olması.
Ekonomik, ekolojik ve sosyolojik açıdan doğal tarım yöntemlerine geçmemiz, atalık tohum kullanmamız, kimyasal tüketimini azaltmamız, daha az araç kullanmamız, bireysel olarak ürettiğimiz çöpü azaltmamız oldukça önemli.
Bunların hepsi içinde var olduğumuz ekolojik sisteme olan muhtaçlığımızla ilgilidir.
Yani dünyayı değil kendimizi kurtarmak için bunları yapmalıyız.
Egzoz salınımı ağır metali arttırıyor, fabrikaların kullandığı sular tarımsal alanlarda kuraklığa neden oluyor, plastik tüketimi denizlerde ve karalarda doğal hayatı tehdit ediyor. Bunlar doğaya yaptıklarımız peki doğadan ayrı mıyız?
Hayır.
Ağır metal beyinde birikiyor ve hafıza sorunlarına neden oluyor.
Ağır metal bulaşan toprak ve denizlerden gelen ürünler bedenimizi zehirliyor.
Plastik kaplardan aldığımız ürünlere sızan plastik hammaddesi yeni doğan bebeklerin kanında dahi tespit edilmeye başladı.
Hazır gıdaların raf ömrünü uzatmak için kullanılan katkı maddeleri karaciğerimizde toplanıyor ve karaciğer kendisini korumak için yağlanıyor.
İçtiğimiz suyun içerdiği kimyasallar hastalanmamızı kolaylaştırıyor.
Bundan da önemlisi çiftçi yorgun ve bıkkın. Bizim onlara yeterli destek sağlayıp üretime devam etmeleri için motive etmemiz gerekirken, biz topraklara aynı ürünü ekerek daha zenginleşmek uğruna tüm yolları deneyenleri seçiyoruz.
Beden hafızamızın hatırladığı ne varsa tohumun içinde saklıyken biz hafızası silinmiş tohumlara yönelip geçmişle ve doğanın koruyucu ağıyla bağımızı kesiyoruz.
Bizi yöneten bilgi bankalarımız olan bakterilerle bağımız azalıp, savaşmayı bilmeyen, kolaya alışmış, dokunulmazlık zırhı giymiş gıdalara yöneldikçe sağlığımızı kurban ediyoruz.
Tarım ürünlerini değil toprağın içinde var olanları ve o ürüne sıkılan tüm kimyasalları tüketiyoruz.
Hayvansal ürünleri değil, hayvana yedirilen yemleri, verilen ilaçları ve hareketsiz bırakılma psikolojisini bünyemize alıyoruz.
Doğanın mineralleriyle zenginleştirdiği suyu değil, ozon takviyesiyle iyileştirilmeye çalışılan plastik içinde öldürülen suyu içiyoruz.
Ne yapmalıyız?
Halen şansımız var.
- Endemik bitkiler, fermantasyon ile üretilen gıdalar, doğru şekilde kullandığın baharatlar ( kurutucu, nemlendirici vb…) iyileşmeye olan niyetin.
- Bakterilerin üzerindeki etkisinin ve arandaki bağın en önemli noktasının onlarla savaşmayı bırakmak olduğunu fark etmelisin.
- Kendini yaşamın barkod sistemi olan bakterilere tanıtmalı ve onlarla ilişkini iyileştirmelisin. Bu sayede virüsler ve kötü bakterilerle olan mücadelende seni savunacak dostların oluşur.
- Kombucha ( mantarla feramante edilen çay)
- Keçi sütü veya sanayi dışında yetiştirilen ineklerden alınmış sütle yapılan kefir ( bir kahve fincanı yeterli)
- Evinde yaptığın sirken (yemekten 10 dakika önce yarım kahve fincanı doğal elma sirkesi sindirime bakteri desteği sağlar, mide rahatsızlıklarında rahatlarıcı etkisi vardır, gastrit gibi asit sorunu olan mideyi destekler)
- Ekşi mayayla üretilmiş atalık tohumlardan üretilmiş ekmekler.
- Fermante edilerek yapılmış meyve içecekleri
- Doğal sütten yapılmış ev yoğurdu ( mayası da doğal olmalı mayayı çoğalttığını hatırlamalısın)
- Endemik bitki çayları ( mümkünse kendin topla ya da bildiğin bir toplayıcıdan al)
- Güneş enerjisinde kurutulmuş sebze ve meyveler
- Bu videoyu da izlemek isteyebilirsin.