Bu İçeriği Paylaş
Dinlemek…
Duymak…
Duyduğunu zannetmek…
Anladığını farz etmek…
Bildiğinden emin olmak…
Olduğun hale güvenmek…
Güvendiğin ne varsa sımsıkı tutunmak…
Kırılmaktan korkmak…
Yanılmaktan endişelenmek…
Alınganlık yağmuruyla beslenmek…
Bu saydıklarım yaşamın ritmi içinde aslında farkında olmadan girdiğimiz rollerin ana hatları diyebilirim.
Dinlemek…
Funda önümüzdeki ay gerçekleştirecekleri etkinlik için yer araştırması yaparken Banu masasına bir fincan kahve bıraktı. Kafasını kaldırıp “Tam vaktinde, içimi mi okuyorsun?’’ diye sordu. “Evet canım, sen daha düşünürken bana sinyaller geliyor. Ne yapıyorsun?”. Bu sırada Melek de elinde kahve fincanıyla yanlarına gelerek; “Hadi biraz mola verelim. Terasa çıkalım ne dersiniz?’’ dedi. Funda ve Banu teklifi kabul ettiler ve kahvelerini alıp hep birlikte ofisin en üst katındaki terasa çıktılar. Funda etkinlik için yer bulmaya çalıştığından bahsetti ve alternatifleri saydı. Bu sırada Melek de çok beğendiği ve bir gün evlenirse düğününü yapmak istediği mekânın fotoğraflarını gösterdi. Funda mekânı çok beğendiğini ve etkinliği burada yapmanın harika olacağını söyledi. Üstelik mekânın servisini ve atmosferini test etmiş olurlardı. Maliyet biraz yüksek olsa da bütçesinde bunun için gerekli kaynak vardı. Arkadaşının beğendiği bu yeri keşfetmiş olmalarının onlara ne kadar iyi geleceğinden bahsetti ve Melek’e teşekkür etti.
Kahveleri bittiğinde Funda işinin başına dönmesi gerektiğini söyleyerek arkadaşlarının yanından ayrıldı. Banu ve Melek biraz daha kalacaklarını söylediler.
“Hayırdır Melek yüzün düştü. Bir şeye mi alındın sen?’’ dedi Banu.
“Hayır alınmadım. Bunu da nereden çıkardın?’’
“ Kaç yıllık arkadaşımı tanımam mı? Funda’nın senin beğendiğin mekânda etkinlik yapmasına mı bozuldun?’’
“ Hayır. Sana öyle gelmiş. Bazı işler var kafamda onları yetiştirmem lazım. Ben de döneyim işimin başına, raporlarımı tamamlamalıyım.’’
Melek’in yüzü asılmış ve tavırları tuhaflaşmıştı. Aradan birkaç hafta geçti. Melek, Funda’ya oldukça tuhaf davranıyordu. Funda birkaç kez ona aralarında herhangi bir sorun olup olmadığını sorsa da aldığı cevap değişmiyordu. Melek her seferinde bir sorun olmadığını iddia ediyordu. Konunun ne olduğunu tahmin eden Banu bir gün Funda’yı telefonla aradı ve fikrini paylaştı. İlk fırsatta kahve bahanesiyle Melek’i bir köşede sıkıştırdılar. Funda açık açık aralarındaki sorunun otel seçimiyle bir ilgisi olup olmadığını sorsa da Melek neredeyse bir saat inkâr etti. En nihayetinde gözyaşları içinde en yakın arkadaşının onun için özel bir mekânda şirket etkinliği yapmasına ne kadar içerlediğini, kendini ihanete uğramış hissettiğini anlatıverdi.
Funda ve Banu şaşkınlıkla onu dinlediler.
Funda hiçbir şey söylemeden ona sarıldı. Ağlaması bitene kadar da tek bir kelime etmedi.
Melek tam olarak sakinleştiğinde Funda, “Canım arkadaşım bana o anda söyleseydin böyle hissettiğini, hemen bu seçeneği iptal ederdim. Ben senin de mutlu olacağını düşündüğüm için o mekânı seçtim. Hep birlikte güzel bir deneyim yaşarız diye düşünmüştüm. Hatta sana da bunu söyledim. Bütçemi aşan bir etkinlik olacak ama madem bu kadar beğendin bakalım senin düğününü yapmayı becerebilecek yetkinlikleri var mı deneriz dedim. Sen de çıtını çıkartmayınca aynı fikirde olduğumuzu düşündüm. Bunca zaman neden bana bunu söylemedin. Hemen şimdi arayıp iptal ediyorum. Sen benim için değerlisin. Duygularını bu derece gizlemeni anlayamadım. Günlerdir yüzünden düşen bin parça, yanıma yaklaşmıyorsun. Nedenini de anlayamadığım için kendi kendimi yedim bitirdim’’ dedi.
Melek gözyaşlarını silerek “Ben ne bileyim. Benim fikirlerime değer vermediğini düşünüyorum. Ne zaman bir şey anlatsam beni dinlemiyorsun. Seninle hayallerimi paylaştım ve sen onu benden aldın gibi hissettim’’ dedi.
Dinlenmediğini düşünen Melek, aslında dinlemeyendi.
Alıngan davranmamızın altında yatan en önemli sebep önceden verdiğimiz bazı kararlar nezdinde duyduklarımızı değerlendirerek çıkarım yapmamızdır.
Melek bu diyalogda tam olarak orada değildi. Dinlediklerini değerlendirirken kendi alanına bir saldırı olduğunu, onun isteklerine önem verilmediğini varsayıyordu. Kendini baştan kaybetmiş ilan etmişti. Ondan alınır, dinlenmez, düşüncelerine önem verilmez diye düşünüyordu. Bunun sebebi de kendi düşüncelerinden önce başkalarının düşüncelerine değer vermesi, kendi fikirlerini savunmak yerine herhangi bir eleştiride kendini güçsüz hissetmesiydi.
Asıl konu güç kavramıydı.
Kim güçlü, kim güçsüz?
Kendini hayat karşısında yeterince güçlü hissetmediği için olaylar onun istediği gibi şekillenmediğinde endişeye kapılıyor ve kendini baskı altında hissediyordu. Bu baskıya verdiği tepki de çoğunlukla içe kapanıp susmak oluyordu.
Melek ne yapmalı?
Melek özgürce hissettiklerini ifade etmeli. O otelde yapılacak etkinliğin onu rahatsız edeceğini samimiyetle dile getirmeli. Bu sayede kendi zihninde yarattığı olay örgüsünden özgürleşir ve kendi değerlerini ortaya koyma cesareti bulmuş olur.
Alınganlık göstergesi cümle kalıplarını da buraya bırakıyorum. Belki arada alınganlık yaptığımız anlarda kendimizin farkına varmamız kolay olur.
- Peki sen bilirsin
- Ben bir şey söylemiyorum
- Sizin bildiğiniz gibi olsun
- Peki
- Oldu o zaman
- Şu anda konuşmak istemiyorum
- Yoo bir şeyim yok. Sana öyle geldi.
Bundan sonra hiçbir şeye karışmıyorum.
1 Comments
Betul
Kendimi kendim kırdığımı fark ettiğimde ,irademi kullanacağım demk ki!Betul
Yourmlar kapatıldı