Bu İçeriği Paylaş
BUDİZM
Budizm’in kurucusu olan Siddharta (amacına ulaşan) Himalayalar’ın güney eteklerinde bulunan küçük bir ülke olan Shakya’da M.Ö 560 yılında doğar. Siddharta, babasının ona sunduğu zengin hayatı terk ederek gerçeği aramak üzere yollara düşmüştür. Bir dönem ormanda yaşayanlara katılmış, bir dönem çile yolunda emek vermiş ancak istediği cevabı bulamamıştır. En nihayetinde bir deri bir kemik kalıp saçları tutam tutam döküldüğünde bir yere varamayacağını anlamış, büyük bir ağacın gölgesinin altına oturmuş ve aydınlanmaya varana kadar oradan kalkmamaya karar vermiştir.
Buda bu seyri sırasında toprağın üzerindeki karıncaları, böcekleri ve diğer canlıları izlemiştir. Bu süreçte de tüm canlıların bir döngü içinde doğup büyüdüğünü ve ardından da öldüğünü ancak bu döngünün yenilendiğini fark etmiştir. Bu yeniden doğum döngüsünü kırmanın bir yolunu bulduğu anda da aydınlanma yaşamıştır.
Buda, evden ayrılışından yıllar sonrasında babasının sarayına dönmüş, karısını kutsamıştır. Saraydan ayrılırken bu defa oğlunu da yanına almıştır. Seksen yaşında ölünceye kadar bir bilge, öğretmen ve yardım sever olarak Hindistan’ın kuzeydoğusunu baştan başa dolaşmıştır.
BUDİZMİN ÖĞRETİLERİ NELERDİR?
Buda öğretisinin özünü dört yüce gerçeklikte toplayarak özetlemiştir.
- Yaşam acılardan ibarettir.
- Acıların kaynağı ise doyumsuz istekler ve tutkulardır.
- Tutkularından ve bağımlıklarından kurtulan kişi doğum ve ölüm döngüsünden kurtulur.
- Kurtuluşa giden yol ise sekiz basamaklı yüce yoldur.
Yüce yolun sekiz basamağı:
- Doğru inanmak
- Doğru düşünmek
- Doğru konuşmak
- Doğru davranmak
- Doğru yaşamak
- Doğru yönelmek
- Doğru kavramak
- Doğru erişmek
Buda genel olarak “Var oluş sonlu mu, sonsuz mu? Zamanın bir başı sonu var mı?” sorularını yanıtlamıştır. Öğretinin ortaya çıktığı dönemlerde, evrenin ne olduğu ve nasıl oluştuğuyla ilgili düşünceleri ortaya koymaktan uzak bir yaklaşım hâkimdir. İlerleyen zamanlarda bu konular da dahil edilmiştir.
Budizm’de varoluşu birleşerek oluşturan en son ve küçük parçalara Dharma adı verilir. Dharma, cansız parçacıklardır ve sonsuz sayıdadır. Canlı cansız bütün varlıkların Dharmaların bir araya gelişiyle oluştuğu kabul edilir. Dharma, kalıcı ve sürekli değildir. Sürekli oluşum halindedir ve kısa süreli bir görüntüdür. Evrende sürekli bir çevrim ve akış, Dharmaların bir oluş ve yok oluş süreci hâkimdir.
Her varlık geçicidir. Bir an parlar ve parlayarak algılandığında sönerek yok olur. Yalnızca içinde yaşadığımız şimdiki an geçerlidir. Evren sürekli yinelenen anlardan başka bir şey değildir. Bu durumda kalıcı kişilik ve benlik de olamaz. Bilincimiz, duygularımız, ruhumuz anbean yeniden oluşur ve çözülür.
Zihindeki duyguların ve düşüncelerin oluşma ve çözülme hızı, birbirini izlemeleri sanki kalıcı bir benliğimiz ve kişiliğimiz varmış hissine kapılmamıza neden olur. Kısa kısa anların birbirini takip etmesi, geçmiş, şimdi ve geleceği oluşturur.
Tanrı yok, yaratıcı yok, yaradılış yok, benlik yok, kalıcı bir varlık yok, ölümsüz bir ruh yok. İnsanın kendisi dışında mutluluk arayışı nafile bir çabadır.
ETKİ – TEPKİ YASASI (KARMA)
Dharma’nın oluş ve yok oluş süreci rastgele ve kuralsız olmayıp neden- sonuç ilişkisine sımsıkı bağlıdır. Her Dharma, kendisinden önceki başka Dharmaların oluşturduğu ortamlar içinde bir kurala bağlı olarak ortaya çıkar.
Etki- tepki yasasıyla her şey birbirine kaçınılmaz olarak bir ilişki ağıyla bağlıdır. Budizm’de kalıcı olan tek bir şey varsa bu yasadır.
Dharma Çarkı
12 katmanlı yasayla tanımlanan bu çark yeniden doğuş döngüsünün temellerini anlatır.
- Geçmiş (1-2)
Bilgisizlik ve bilgisizlik yüzünden oluşan bağımlılık ve tutsaklık durumu; yeni tutkular, dürtüler ve doyumsuzluk yeni bir yaşamın içinde yeni acıların tohumunu eker.
- Şimdi (3-9)
Yaşam tekerleği şimdiki zamanda döner. Bir yaşam döl yatağına düşerek gelişmeye başlar. Kendisini bilmez. (3) Ana karnındaki cenin kendisine özgü bir biçim kazanır. (4) Duyu organları yavaşça oluşur. (5) (Hint felsefesinde duyu organlarının sayısı altıdır. Düşünce de duyular arasında kabul edilir.) Yeni doğan canlı önce dokunarak (6) sonra da duyarak (7) içinde bulunduğu çevreyle ilişki kurar. Çevreyle kurulan ilişki sonrasında istekler ve tutkular belirir ve türlü türlü nesnelere karşı açlık başlar. (8) Bu tutkuların dürtüsüyle büyüyen canlılar dünyaya bulaşır ve iyi yaşamak için çabalar. (9)
- Gelecek (10-12)
Böylelikle yeni bir ortam yaratır, türlü türlü işler (karma) yasasıyla yeni oluşumlar (Dharma) yeni gelişmeleri başlatır. Bu yeni döngüye sahip canlının en baştan doğum, (11) yaşlılık ve ölüme giden yoldan geçeceği gelecek de kapanır (12) ve oradan da yeniden başlar.
Dharma çarkıyla anlatılan yeniden doğum felsefesi Budizm’in içinden doğduğu Hinduizm inancında da bulunur.
İki inanış arasındaki en önemli fark şudur: Budizm, insanın öyle ya da böyle oluşunun kendi suçu ya da daha önceki yaşamların bir sonucu olduğunu söylemez. Söylemiş olsaydı kalıcı bir benlik algısını onaylamış olurdu.
Bununla birlikte karmaşık bir ilişki ağı içinde türlü olaylar ve etkilerle kişinin kendisine örülmüş olan ağlardan ve ilişkilerden bağımsız olduğunu da söylemez. Budizm’de eski ve yeni ruh kavramları da yer almaz. Seçilmiş bir ruh algısı da yoktur. Yeniden doğuma götüren sebepler Dharmalardan ve onların etkileşiminden kaynaklıdır. Bu sonsuz dönüş çarkında çıkabilmenin tek bir yolu vardır; o da Nirvana’ya ulaşmaktır.
NİRVANA
Aydınlanmayı anlatan Nirvana kelimesi, alev söndüğünde ortaya çıkan durumu anlatır. Bir alev söndüğünde ortaya çıkan durum nedir? Hiç!
Buda bu durumu “iç barış ve dinginlik hali” olarak tanımlamıştır. Nirvana’ya biraz bu dünyayı yaşarken biraz da öldükten sonra öbür dünyaya kavuşmak tanımını koymuştur. Kişi bu yolu meditasyon (iç dünyaya dalmak) yapmadıkça kavrayamaz.
Nirvana’ya ulaşmak için doğru davranış yasalarını da tanımlamıştır.
- Öldürme
- Verilmeyeni alma
- Yalan söyleme
- İçki içme
- Beline hâkim ol
Buda herkesin kendisiyle baş başa ve kendi ışığını arayarak gerçeğe ulaşabileceğini anlatmıştır.
BUDİZM’İN BİR DİNE DÖNÜŞMESİ
Buda yaşarken onu takip edenlerin mabet ve ritüellerden uzak durmasını istemiştir. Onun öğretileri zamanla yaygınlaştıkça topluluklar örgütlü bir yapıya dönüşmüş ve kendisi de tanrısal bir varlık olarak kabul görmüştür. Toplu tapınım, dualar, tütsüler, su serpme , kutsal yazmaları okuma, gösterişli giysilerden kurtulma törenleri, cenaze törenleri gibi uygulamalar geliştirilmiş ve tapınaklar inşa edilmiştir.
Buda öldükten sonra ona inananlar iki ana kola ayrılırlar.
Budizm’i örgütlü bir din oluşumuna taşıyan, Mahayana (kurtuluşa götüren) adını alır.
Buda’yı büyük bir öğretmen ve din kurucusu olarak tanıyan ancak tanrı katına taşımayan, Hinayana (küçük taşıt) adını alır.
Zen Budizm’i de Japonya’da gelişir.
Budizm M.S 2. yüzyılda doğduğu coğrafyada önemini yitirmeye başlar ve Brahman inancı yeniden canlanır.