Bu İçeriği Paylaş
İnsanın yaşadığı coğrafyaya, tarihine ve geleceğine bakış açısı, hayat içinde yolunu bulmasını da belirliyor.
Gelişen toplumlara baktığımda geleneklerine, tarihlerine saygılı olduklarını gözlemliyorum.
Bir ülkenin karşılaştığı sorunları aşabilmesi için birlik olması çok önemli ve bunun olabilmesi için bireylerin çözüm odaklı olması gerektiğini düşünüyorum.
Dünya üzerinde herhangi bir zamanda endişe verici gelişmeler olduğunda ülkemizin tarihini düşünürüm.
Ne büyük zorluklarla kurulduğunu, emek verenleri, şehit olanları ve onların geride bıraktığı insanların hayata devam ederek bu ülkeyi ayağa kaldırdıklarını hatırlarım.
Bizim tarihimizle ilgili konuları hatırlamamız sıklıkla özel günlere denk gelir.
Küçük bir kutlama mesajı yazar, yürüyüşlere katılır sonra da hayatımıza geri döneriz. Günümüzü ve geleceğimizi iyileştirmek için dünümüze bakış açımızı iyileştirmeli ve daha sık yâd etmeliyiz.
Ülkesini anlamak isteyen liderlerini de anlamalıdır. Bu ülkenin kurulmasına vesile olan ve umutsuz bir toplumu özgürlüğüne taşıyan bir lideri anlamak bizi dünya vatandaşı yapar.
Bir çoğumuz dünyayı geziyoruz. Atatürk’ün birçok ülkenin özgürlük savaşında ilham olan, yüzyılın en önemli devlet adamlarından sayıldığını da biliyoruz. Bu yazıyı yazmama vesile olan kitabı kütüphanemi yerleştirirken buldum.
Kitabın adı, ‘’ Atatürk’ten 20 Anı ‘’ yazarı- Mehmet Ali Ağakay, ilk basımı 1963 bendeki kopyası 1990, Türk Dil Kurumu tarafından yayınlanmış.
YERE DÜŞEN BARDAKLAR
‘’ Az önce küme küme, birbirinden ayrı, birbirinden uzak birer âlem yaşayan bahçe halkı ansızın ortak bir topluluk gibi aynı duygunun çevresinde birleşmiş oldu. Atatürk’ün gelişi onları öylesine büyülemiş, gönüllerini o denli kaynaştırmıştı. Onun toplayıcı gücü kendini burada da göstermiş.
Oraya Boğaziçi mehtabının tadını çıkarmaya gelenlerin gözüne, O’ndan başka her şey artık görünmez olmuştu. Müzik susmuş, şimdi herkes, okşayan bakışlarla O’na bakıyor, sesini duymak için konuşmasını bekliyor.
Oysa, kendisini buraya birkaç saat kendi kimliğinden ve çevresinden uzak, etiketsiz, protokolsüz, sıradan bir yurttaş özgürlüğünü yaşamak için gelmişti.
Baktı olmuyor. Üstelik eğlencesini bir yana koyan halkın, kendisinden bir beklediğini de görmekte. Ata bir gence yönelerek bu bekleyişe bir son veriyor:
‘’ Siz delikanlı, ne iş yapıyorsunuz?’’
Delikanlı şaşkın, ama çok mutlu, ayağa kalkıyor:
‘’ Resim yaparım Paşam.’’
‘’ Güzel. Demek sanatçısınız. Şimdi sanatın ne olduğunu anlatır mısınız?
Genç, sanatın tanımını yapıyor. Ata topluluğa bakarak:
‘’ Nasıl ? Bu tanımı nasıl buldunuz’’ diyerek bir konuşma açıyor.
Müzikle uğraştığı anlaşılan başka bir genç kalkıyor, değişik bir tanım yapıyor. Bu akademik konuşma umulandan çok ilgi topluyor, tartışma genelleşiyor, söz isteyenler parmak kaldırıyor. Derken konu değişiyor bu kez hukuk ele alınıyor.
Herkes kulak kesilmiş, Atatürk’ün, bu konu üzerindeki düşünceleriniz dinlerken araya beklenmedik bir olay giriyor. Eşi ve çocuklarıyla köşede oturan yaşlıca bir efendinin elinden nasılsa bardak kurtuluyor ve o sessizlik içinde kulakları irkilten bir şangırtı ile yerde parçalanıyor. Herkesin yerici gözleri bu yakışıksızlığı yapanın üzerinde toplanıyor. Adamcağız nerde ise, sakarlığının verdiği utançtan ölecek. Demeye kalmadan ikinci bir şangırtı, bu kez bakışları, kendi bardağını da yere bıraktıktan sonra eli henüz havada duran Ata’nın gülen yüzü ve hoşgörülülük taşıyan gözleri üzerine çekiyor.
Ve halk, bu davranıştaki inceliği kavradığını uzun çok uzun alkışlarla anlatıyor.
Birbirimize destek olmayı hatırlarsak her zorluktan çıkabiliriz.