Bu İçeriği Paylaş
Kendi zamanınızı ne şekilde yönettiğinizi fark edin.
Bir arkadaşınızla buluşmada yer ve buluşma saatini seçerken, ne kadar süreyle orada bulunabileceğinizi de hesaplayın.
Bir işe başlarken o işe ne kadar süre ayırabileceğinizi belirleyin. Bunun için tıpkı okulda olduğu gibi performansınızı arttırmak üzere sabit sürelerle kendinize küçük molalar ayarlayabilirsiniz. Bu süre sonunda 15 dakikalık mola ve ardından yeniden o işe konsantre olmak için baştan belirlenmiş kurallarınız olabilir.
Sabah kendinize zaman ayırmakta zorlanıyorsanız, iş akışını sıkıştırmak yerine 10 dakika erken uyanmak ve belki sırf bu nedenden izlediğiniz bir filmi bırakıp, 15-20 dakika erkenden yatağa girmek. Bir eylemi hangi gerekçeyle ve ne kadar süreyle yapacağınızı kendinize hatırlatırsanız onu yürürlüğe koymanız kolaylaşır.
Türkçe Ay İsimlerinin Mistik Kökenleri
Osmanlı İmparatorluğu, Rumi takvimde Hicri takvimin aylarını kullanmaya devam ederken, 1579 yılından itibaren bu aylar Güneş yılına göre ayarlanmıştı. 20 Temmuz 1677’den itibaren mali kayıtların tutulmasında Rumi takvim kullanılmaya başlandı. Aslında Rumi takvim, Hicri takvimin Güneş yılına uyarlanmış bir biçimidir ve Osmanlı’nın idari işleri, mali kayıtları ve sivil düzenlemelerinde kullanılmak üzere geliştirilmiştir. Rumi yıl, Hicri yıldan 11 gün daha uzun olduğu için her 33 yılda bir takvimler arasında bir yıllık fark oluşurdu. 1676 yılında bu fazlalık yıllara “siviş yılı” adı verildi ve bu yıllar takvimden çıkarılarak hazineden ödeme yapılmazdı. Ancak bu uygulama 1871 yılında sona erdi ve Rumi takvim tam anlamıyla kullanılmaya başlandı. 1 Mart 1917 yılında, Rumi takvim 13 gün geriye alındı ve Gregoryen takvime geçiş yapıldı.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra ise dört önemli karar alındı. 1 Aralık 1925 yılında takvimin başlangıcı miladi takvime göre düzenlendi. 1935 yılında hafta tatili Pazar günü oldu. 1945 yılında ise, Teşrinievvel (Ekim), Teşrinisani (Kasım), Kânunuevvel (Aralık) ve Kânunusani (Ocak) olarak değiştirildi. Diğer ay isimleri Rumi takvimdeki şekliyle bırakılmıştır. 1983 yılında mali yıl ile takvim yılı birleştirildi.
- “Şubat” kelimesi, Arapça “şubāṭ”tan gelir ve daha da derinlere, Aramice/Süryanice “şəbāṭ”a uzanır. Bu kelime, “yıkma” anlamına gelir ve doğanın bu ayda gösterdiği yıkıcı güçle ve ardından gelen yenilenmeyle ilişkilendirilir. Şubat, kışın en sert yüzünü gösterirken, aynı zamanda baharın müjdecisi olarak da kabul edilir.
- Mart ayı, adını Roma’nın savaş tanrısı Mars’tan alır. Bu dönem, Roma takviminde yeni yılın başlangıcı olarak kabul edilir ve Mars hem savaşın hem de yeniden doğuşun simgesi olarak görülür. Mart, doğanın uyanışı ve toplulukların yeniden canlanışıyla özdeşleşir.
- “Nisan”, Sümerce “nisag” ve Akatça “nisannu” kelimelerinden türetilmiştir. Bu kelimeler, yılın ilk ayı ve taze mahsul gibi anlamlar taşır, ilkbaharın bereketini ve doğanın canlanışını simgeler.
- Maia Roma mitolojisinde bereket ve büyümenin tanrıçasıdır, ve bu ay onun şerefine kutlamalarla doludur. Mayıs, doğanın tam anlamıyla uyanışının ve toprağın sunduğu hediyelerin kutlandığı zamandır.
- “Haziran” kelimesi, Arapça “ḥazīrān”dan gelir ve kökeni Aramice/Süryanice “ḥzīrā”, yani “domuz, yaban domuzu”na dayanır. Bu bağlantı, antik dönemlerde av ve doğanın bolluğu ile ilişkilendirilir. Haziran, yılın bu döneminde avın ve toprağın bereketinin simgesi olarak kabul edilir.
- “Temmuz”, Sümerce “Dumu-zi” ve Akatça “Duˀzu”ya dayanan bir kökten gelir. Bu isim, Mezopotamya’daki tanrı ve Ay kültleriyle bağlantılıdır.
- “Ağustos”, Roma İmparatoru Augustus’un adını taşır. Bu ay, imparatorun zaferleri ve Roma’nın büyüklüğü ile özdeşleşir.
- “Eylül”, Akatça “elūnu” veya “elūlu” kelimesinden türetilmiştir ve hasat festivalini ifade eder. Bu ay, yılın emeğinin toplanıp kutlandığı, bereketin ve bolluğun simgesi olarak kabul edilir.
İslam Takviminde Zamanın Kutsal Döngüsü
Müslümanların kullandığı Hicri takvim, Ay’ın döngülerine dayanır ve İslam dininin en önemli ritüellerini ve bayramlarını belirler. Bu takvim, zamana dini bir boyut kazandırır ve her ay, kendine has anlamlar ve önemler taşır. İslam inancını benimsemiş toplumlarda ilk zamanlarda tarım faaliyetlerini düzenlemek için, bazı sembolik ifadelerle Güneş takviminin takibi yapılsa da Hicri takvim esas alınmıştır. Sonraki zamanlarda günlük hayatı ve ticareti düzenlemek için batı takvim sistemleri kullanılmıştır. Dini günlerin seçiminde özellikle yeniaydan 2 gün sonra gökyüzünde görülen hilal fazı İslami gelenekte kutsal günlerin seçiminde önemlidir. Hilal bu nedenle de İslam inancının önemli bir sembolüdür.
Bu kutsal döngü içinde yer alan ayların derin anlamları ve İslam tarihindeki önemli günler:
Muharrem: Yeni Başlangıçlar ve Yas
Muharrem, İslam takviminin ilk ayıdır ve “yasak” veya “kutsal” anlamına gelen bir kelimeyle adlandırılmıştır. Bu ay, Hz. Muhammed’in torunu Hüseyin ibn Ali’nin Kerbela Savaşı’nda şehit edilmesiyle anılır. Muharrem ayı, özellikle Aşura günü ile Müslümanlar için derin manevi bir öneme sahiptir.
Safer: Göç ve Arayış
Safer, “boş” veya “boşluk” anlamlarına gelir ve Arap kabilelerinin bu dönemde hayvanlarını otlatmak ve su aramak üzere göç etmelerini simgeler. Bu ay, belirsizlikler ve değişimlerle dolu bir zaman dilimini temsil eder.
Baharın Müjdecileri
Rabi al-Awwal, “bahar” anlamına gelir ve İslam peygamberi Hz. Muhammed’in doğum ayı olarak bilinir. Bu ay, sevgi, barış ve umudun yeniden doğuşunu simgeler. Rabi al-Thani, adından da anlaşılacağı gibi “ikinci bahar” ayıdır ve bu dönemde de maneviyatın güçlenmesine vurgu yapılır.
Jumada al-Awwal ve Jumada al-Thani: Kurak Zamanlar
Jumada ayları, “kuru” veya “kavrulmuş” anlamlarına gelir ve bu dönemde genellikle hüküm süren kuru koşulları ifade eder. Bu aylar, fiziksel ve manevi arınmayı ve güçlenmeyi temsil eder.
Recep: Saygı ve Onurun Ayı
Recep, “saygı” veya “onur” anlamına gelir ve Müslümanlar için bir başka kutsal aydır. Bu ay, manevi hazırlık ve ibadetle geçer, özellikle de Mirac Kandili bu ay içerisinde kutlanır.
Şaban: Arınma ve Hazırlık
Şaban, “ayırmak” ya da “dağıtmak” anlamına gelir ve bu ay, Ramazan’ın müjdecisi olarak kabul edilir. Müslümanlar bu ayda, Ramazan’a hazırlık olarak oruç tutar ve manevi arınmaya odaklanır.
Ramazan: Oruç, Sabır ve Dayanışma
Ramazan, Müslümanlar için en kutsal aydır ve “kavurucu sıcak” anlamına gelir. Bu ay boyunca tutulan oruç, sabrın, dayanışmanın ve manevi arınmanın simgesidir.
Şevval: Bayram ve Sevinç
Şevval, Ramazan ayını takip eder ve “yükseltmek” veya “kaldırmak” anlamlarına gelir. Bu ayın başında kutlanan Ramazan Bayramı, oruç tutmanın sona erdiği ve sevincin paylaşıldığı bir dönemdir.
Zilkade ve Zilhicce: Hac ve Fedakârlık
Zilkade, “efendi” veya “sahip” anlamına gelir ve dini bağlılıkla geçen bir aydır. Zilhicce, Hac ayıdır ve “hac” kelimesinden türetilmiştir. Bu ay içerisinde yer alan Kurban Bayramı, İslam’ın önemli bayramlarından biridir ve Hz. İbrahim’in fedakarlığını anar.
Hicri takvim, sadece zamanı ölçmekle kalmaz, aynı zamanda Müslümanların yaşamındaki dini ritüelleri ve bayramları belirler. Her ay, kendi içinde bir hikâye barındırır ve Müslümanlar için manevi bir yolculuğa dönüşür.
Diğer Dini Takvimler
Hindu Takvimi
Hindu Takvimi: Ayın hareketlerine dayanan bir ay takvimidir ve dini festivaller, törenler ve diğer önemli olayların tarihlerini belirlemek için kullanılır. Takvim 12 aydan oluşur ve her ay genellikle 29 veya 30 gün sürer. Hindu takvimi iki ana sistemde kullanılır:
Vikrama Takvimi: Dünya’nın güneş etrafındaki bir turunu tamamlaması için geçen süre olan Güneş yılına dayanır ve özellikle kuzey Hindistan’da kullanılır.
Shaka Takvimi: Ayın dünya etrafındaki bir turunu tamamlaması için geçen süre olan ay yılına dayanır ve güney Hindistan ve Nepal gibi bölgelerde kullanılır.
Hindu takvimi aynı zamanda Adhika Masa olarak bilinen ve güneş yılı ile uyumlu tutmak için her 2 veya 3 yılda bir eklenen bir artık ay sistemini içerir. Bu artık ay Şubat ve Mart ayları arasına eklenir.
Her ayın Hindu takviminde kendi önemi vardır. Örneğin, Chaitra ayı Hindu takviminin ilk ayıdır ve Vaisakhi festivali ile yeni yılın başlangıcını işaret eder. Kartika ayı, Diwali festivali ile iyiliğin zaferini kutlar. Magha ayı, Makar Sankranti festivali ile hasat mevsiminin başlangıcını işaret eder ve Phalguna ayı, renkli tozların atıldığı Holi festivali ile baharın gelişini kutlar.
Ay İsimlerinin Mitolojik Kökenleri
İnsanlık tarih boyunca mevsimlerin değişimini, yılın akışını belirleyen ay isimlerine mistik anlamlar yüklenmiştir. Bu isimlerin birçoğu Antik çağlardan modern döneme, dilin ve kültürün evrimiyle birlikte şekillenen bir mirası barındırır. Bu bölümde, ay isimlerinin kökenine ve bu isimlerin ardında yatan zengin kültürel ve mitolojik hikayelere bir göz atalım. Eski halklar birer hikâye anlatıcısıydılar. Onlar için herhangi bir kavram mutlaka hikayesiyle anlatılırdı. Belki de gerçek içerik üreticisi kadim halklardı, biz onları taklit etmeye çalışsak da etkileyiciliğimiz aynı değil.
Yahudi Takvimi
Yahudi takvimi, ay-güneş sistemi üzerine kuruludur ve hem aylar hem de yıllar dikkate alınarak hesaplanır. Her yıl 12 veya 13 ay içerir ve her ay yeni ay ile başlar. Yahudi takviminde ayların uzunluğu 29 veya 30 gün olabilir. Nisan, İyar, Sivan, Tammuz, Av, Elul, Tişrei, Şeşvan, Kislev, Tevet, Şevat ve Adar (veya artık yıllarda Adar 1 ve Adar 2) olmak üzere 12 veya 13 ay bulunur.
Yahudi takvimindeki ayların isimleri İbranice kökenlidir ve Yahudi tarihi ve gelenekleri ile ilgilidir. Örneğin, Nisan ayı, İsrailoğullarının Mısır’dan çıkışını kutladıkları Fısıh Bayramı’na atıfta bulunarak “başlangıç” veya “ilk” anlamına gelir. Tişrei ayı ise Roş Aşana (Yeni Yıl), Yom Kipur (Kefaret Günü) ve Sukot (Çardak Bayramı) gibi önemli Yahudi bayramlarının gerçekleştiği aydır.
Yahudi takvimi Yahudi bayramlarını ve dini kutlamalarını belirler. Bu takvimler, ilgili inançlar ve kültürel gelenekler için vazgeçilmez bir rol oynar.
Çin Takvimi
Çin’de Batılı takvim sayısal değerler olarak iş hayatında kullanılsa da halk arasında geleneksel takvime göre bir yaşam sürülür.
Çin takvimi -her biri 29 veya 30 gün süren artık ay hariç- 12 aydan oluşur. Aylar geleneksel Çin tarım geleneklerine dayanmaktadır ve her biri kendine özgü bir isme sahiptir. Ayrıca, her ay bir Çin zodyak burcuna atfedilir ve her gün de aynı zodyak burcu ile ilişkilendirilir.
Çin zodyakları, doğum ayı yerine doğum yılına dayalıdır ve 12 hayvanı içerir: Fare, Öküz, Kaplan, Tavşan, Ejderha, Yılan, At, Koyun, Maymun, Horoz, Köpek ve Domuz. Her hayvanın kişilik ve kader üzerinde belirli etkileri olduğuna inanılır. Bu hayvanların yarısı Yin, yarısı Yang özellikler taşırlar.
Çin takvimi, ay ve güneşin döngülerine ek olarak Beş Element (metal, su, ağaç, ateş ve toprak) ve 12 Çin zodyak hayvanının temsil ettiği 12 aydan oluşur. Takvim, her iki veya üç yılda bir eklenen bir artık ay ile güneş yılı ile uyumlu hale getirilir.
Çin takvimi, Çin’deki en önemli tatillerden biri olan Çin Yeni Yılı gibi festivallerin yanı sıra, Sonbahar Ortası Festivali ve Dragon Boat Festivali gibi diğer önemli tarihleri belirlemek için kullanılır. Ayrıca geleneksel Çin tıbbında tedavilerin ve tarımın en uygun zamanlarını belirlemek için kullanılır.
Çağları Başlatan ve Kapatan Önemli Olaylar
İnsanlık tarihi boyunca farklı medeniyetler ve inanç sistemleri, zamanın ve evrenin doğasını anlama çabası içinde olmuştur. Kadim Uygarlıkların birçoğu bir kralın tahta çıkması ya da bir hanedanlığın başlangıç tarihini döngü ya da çağların başlatıcısı olarak kabul etmiştir.
Bununla birlikte Hinduizm’den Maya uygarlığına, Zerdüştlük’ten Yahudilik ve İslam’a kadar uzanan geniş bir yelpazede, zamanın algılanışı ve döngüsel çağlar ile dönemlerin yorumlanması farklı şekillerde de gerçekleşmiştir. Tarihsel süreçte insanlar zaman ve varoluşun döngüsel doğasını, evrenin ve insan bilincinin sürekli değişim ve dönüşüm içinde olduğu fikrini kendi inanç ve gelenekleri çerçevesinde işlemiştir.
Hinduizm’de zaman, Satya, Treta, Dvapara ve Kali olmak üzere dört ana Yuga’ya ayrılarak döngüsel bir yapıda kavramsallaştırılmıştır. Her Yuga, ahlaki değerlerin ve insan bilincinin farklı seviyelerini temsil eder; bu döngüsel süreç, evrenin ve insanlığın sürekli yeniden doğuşunu simgeler. Hindu kozmolojisinin bu temel yansıması, evrenin yeniden yaratılışı ve yok oluşu ile süreçlerin tekrarlanması fikri üzerine kuruludur.
Maya uygarlığı zamanı, Uzun Sayım Takvimi aracılığıyla büyük dönemler olarak kategorize eder; her bir dönemin sonu yeni bir çağın başlangıcını işaret eder. Bu anlayış, evrenin ve insanlığın kozmik bir döngü içinde yeniden doğuşunu ve dönüşümünü vurgular ve Mayalar için zaman, evrenle uyum içinde yaşamanın ve kozmik döngülerin bir parçası olmanın önemini gösterir.
Zerdüştlükte zaman, iyi ve kötü arasındaki kozmik mücadele çerçevesinde anlaşılır; bu mücadelenin sonucunda iyiliğin zaferi ile sonuçlanacağı lineer bir süreci işaret eder. Ancak, bu lineer süreç dahi döngüsel bir perspektifle ele alınabilir, çünkü kozmik mücadele sürekli yeniden ortaya çıkar ve evrenin temel yapısını tanımlar. İyi ve kötü tanrı arasındaki mücadele belli zaman aralıklarıyla gerçekleşir ve her dönem sonunda yeni bir çağ başlar.
Antik Yunan ve Roma, dönemleri Olimpiyatlar ve konsül toplantıları üzerinden hesaplarken, Ortaçağ Avrupası’nda Roma’nın kuruluş tarihi, diğer bölgelerde ise hükümdarların tahta çıkışı veya hanedanlıkların başlangıcı önemliydi. Bu konuda ilk önemli yenilik Yahudilikten geldi; dünya Tanrı tarafından yaratılmış ve Mesih’in gelişiyle bu döngü tamamlanacaktı. Hristiyanlık, Hz. İsa’nın doğumunu bir milat olarak belirleyerek, özellikle Paskalya bayramının hesaplanması ihtiyacından doğan bir sistem geliştirdi. Bu sistem, ilk hesaplamaları İskenderiye’den alarak, Güneş ve Ay takvimleriyle uyumlu çalıştı. Ancak, ilginç bir şekilde, bu düzenlemeler için başlangıç noktası olarak Hristiyanlara zulmeden bir imparatorun doğum tarihi seçilmişti. Yüzyıllar sonra Hz. İsa’nın doğum tarihi, Papa I. Johannes’in görevlendirdiği bir keşiş tarafından 25 Aralık olarak belirlendi. Ancak, sonradan yıl seçiminde bazı hatalar yapıldığı anlaşıldı. Günümüzde, bu tarih hâlâ tarihsel bir çizginin başlangıcı olarak kabul edilse de, Hz. İsa’nın doğum yılının doğru hesaplanamadığı bilinmektedir. Bu sistemle, zamanın döngüsel değil, lineer bir çizgi üzerinden algılandığı bir dönem başladı. Ancak insanlar, hâlâ döngüsel zaman algısını koruyarak, dönemlerin bitişi, dünyanın sonu veya yeni başlangıçlarla ilgili düşünceler geliştirmeye devam etmektedirler.
İslam’da ise yeni bir başlangıç noktası, Hz. Muhammed’in M.S. 622 yılında Mekke’den Medine’ye yaptığı hicretle belirlenmiştir. Hicri takvim bu tarihten itibaren başlar ve Ay takvimine dayanarak hesaplanır.
Günümüzde çağ ve dönemler için en yaygın kullanılan kavramlar; milenyum, dijital çağ, kova çağı, bilişim çağı şeklindedir. Bunun yanında takvim kavramına sonradan giren 100 yıl ve 1000 yıl ölçümleri de hayatı algılamamızda etkili oluyor. “Yüzyıl” terimi, başlangıçta 100 Romalı askerden oluşan bir birliği tanımlayan Latince “centuria” kelimesinden gelmektedir. Zaman içinde bu terim 100 yıllık bir süreyi ifade edecek şekilde evrilmiştir.
“Milenyum” terimi de benzer bir Latince köke sahiptir: “bin” anlamına gelen “mille” ve “yıl” anlamına gelen “annus”. Bin yıllık bir dönemi ifade etmek için kullanılmıştır.
Her iki terim de, özellikle “milenyum”, Yeni Ahit’teki Vahiy Kitabı’nda bahsedilen Mesih’in bin yıllık hükümdarlığına atıfta bulunan Hıristiyan terminolojiyle de ilişkilidir.
2000 yılı sonrasındaki kavramlara bakış açısında da böyle bir değerlendirme ölçütü geliştirildi. Oysa yılların ardı ardına gelmesi sadece döngüsel bir süreçle ilgili, sayılar sayesinde tarihsel varlığımızı algılamamız ya da hedeflerimizi gerçekleştirmek için planlama yapmamız kolaylaşıyor. Bunun dışında yüklediğimiz anlamlar, bizim zihinsel yaratımlarımız ya da bize yaşadığımız dönemle ilgili enjekte edilen kavramlar sebebiyle oluşuyor olabilir. Dünyanın farklı coğrafyalarında yaşayan halklar milenyum olarak tanımlanan dönemi aynı şartlarla yaşamıyor. Büyük şehirlerde kendi dünyalarını internet ve elektrik üzerinden şekillendirenlerin bakış açısı bu yönde olsa da kırsal bölgeler ya da sömürge altındaki toplumlar için çağın algısı çok daha farklıdır. Dolayısıyla da geleceğe bakış açısı da aynı minvalde değişkenlik gösterir.
Bunun dışında bir de dijital çağla birlikte zamanın hızlandığı gibi yorumlar da hiç gerçekçi değildir. Sadece görev listeleri arttığı ya da zamanı kullanma şeklimiz değiştiği için bu şekilde algılıyoruz.
Aslında Dünyanın dönüş hızı zamanla azalıyor. Bu yavaşlama, öncelikle Ay’ın Dünya üzerindeki gelgit kuvvetlerine bağlı olarak meydana gelir. Gelgit etkileri, Dünya’nın dönüş enerjisini azaltır ve bu enerji, Ay’ın yörünge hızını artırarak Dünya’dan uzaklaşmasına neden olur. Bu süreç, Dünya’nın dönüş hızının çok yavaş bir oranda azalmasına ve dolayısıyla gün uzunluğunun artmasına yol açar.
Jeolojik ve astronomik kayıtlar, Dünya’nın dönüş hızının milyarlarca yıl önce çok daha hızlı olduğunu göstermektedir. Örneğin, yaklaşık 1.4 milyar yıl önce, bir günün sadece yaklaşık 18 saat sürdüğü tahmin edilmektedir. Günümüzde ise, her yüzyılda gün uzunluğu yaklaşık 1.7 milisaniye artmaktadır. Bu yavaşlama oranı çok küçük olduğu için, insan ömrü boyunca fark edilebilir bir etkisi olmamaktadır.
Aslına bakarsanız eski insanların takvimle olan ilişkileri bizden oldukça farklıydı. Onlar için takvim ritüellerinin belirlenmesi, ekim zamanlarının, çalışma ve kutlama günlerinin ayarlanması ve doğanın döngüsünün fark edilmesi yönündeydi.
Bitişin sembolü karışıklıktı ve doğumun sembolü yeniden düzenin kurulmasıydı. Bizim algımızdaysa yenilik kaostan ve düzenimizin bozulmasından sorumlu gibi değerlendiriyoruz. Geçmiş düzenliydi, gelecek kaos algısı bizim kadim halklardan farklı bir yöne bakmamıza neden oluyor. Onlar kaosu geride bırakarak, geleceğin düzen getireceği fikriyle zamanı değerlendirirken biz tam tersini yapıyoruz. Üstelik onlar için zaman bir Güneş döngüsüyken, bizim için yüzlerce yıl sonrasında olabilecekleri içeriyor. Gelecekle ilgili bu bakış açısı bizi ister istemez endişeye sevk ediyor. Çıkan haberlerle manipüle edilen algımız, dünyanın sonunun geldiğine inanmaya yatkınlaşıyor. Oysa her son bir başlangıcın habercisi ve yeniliğin oluşması için eskimiş olanın yok edilmesi gerekiyor. Bu nedenle eskimiş olanın bizim için ne ifade ettiğini doğru tanımlamalıyız. Şenlik ateşine her şeyimizi atmamıza gerek yok, sadece geride bırakmak istediklerimiz ya da işimizin bittiğine karar verdiklerimizi yakıp, önümüze bakabiliriz. Bizi ıstırap içinde bırakan en önemli kavram, değerlerimizi yerli yerine oturtamamak, içi boşalmış kutular gibi kavramları şekilden ibaret zannetmek. Neyi, neden ve hangi amaç için yaptığımızı düşünürken, şekilden çok içeriğe bakmamız gerektiğini hatırlamalıyız.
Bu noktada bir önerim olacak. Sizin için hayatınızda döngüleri temsil eden olayları çıkartabilirsiniz. Tıpkı eski halkların döngü tanımlamalarında olduğu şekliyle, herhangi bir olayın başlayıp, eskidiği ve sonunda bittiği, mantığını kendi kişisel tarihiniz için oluşturabilirsiniz. Bu sayede bir sorunun sonsuza kadar devam edeceği algısını zihninizde değiştirmeniz kolaylaşabilir. Bir anlamda bu bilgileri kaos ve düzen için seçim yapmak olarak da değerlendirilebiliriz. Hatırlamanız gereken eski halklar eskiyi gönderirken bir karmaşa yaratıyorlar ve bunun yerine düzeni sağlamak üzere hareket ediyorlar. Kitabın kutlama bölümünde bu konudan uzunca bahsedeceğim ama yeri gelmişken şunu hatırlatayım; kaos, bilinmeze teslim olmak, hayatı kontrol etmekten el ayak çekmektir.
Bizler çoğunlukla zihnimizin içinde kurguladığımız var olanın bozulduğu, her geçen gün kötüye gidiş ve yok olanlara odaklı bir zaman algısında yaşıyoruz. Yeniden kadim bilgileri hayatımızı düzenlemek ve algımızı iyileştirmek için kullanabiliriz. Hayat eskiyen, vakti dolan, çürüyen ya da işlevselliğini yitirenin yerine yeni ve umulmadık sonuçlara her dem gebedir.
Doğa Takvimini Takip Etmek
Doğanın uyanışını müjdeleyen birçok işaret vardır. Hava sıcaklıklarının artmasının yanı sıra, günlerin uzaması, özellikle erik, badem ve kiraz ağaçlarının çiçek açması ve kış uykusundan uyanan bitkilerin tomurcuklanıp çiçeklenmeye başlaması, bu uyanışın en belirgin göstergelerindendir.
Göçmen kuşlar, kışı geçirdikleri daha ılıman güney bölgelerinden dönüş yoluna çıkar. Kırlangıçlar, leylekler ve diğer birçok kuş türü, yuva yapma ve üreme dönemleri için geldikleri bölgelere yeniden gelir. Aynı zamanda, arılar, kelebekler ve diğer tozlaşma yapan böcekler de çiçeklerin açmasıyla birlikte hayata yeniden başlar.
İlkbaharda sıkça rastlanan yağmurlar, toprağı nemlendirir ve bitkilerin büyümesini sağlar. Bu yağmurlar, kışın kuruluğunun ardından doğanın canlanmasına yardımcı olur. Su birikintileri ve göletlerdeki kurbağaların çiftleşme sesleri, laleler ve nergisler bize baharı müjdeler.
İlkbahar, yeniden doğuşun ve canlanmanın sembolüdür. Doğada görülen bu ve benzeri değişiklikler, yaşamın döngüsel doğasını ve doğanın her yıl kendini nasıl yenilediğini gösterir. Bu dönem, doğa yürüyüşleri ve bahçecilik gibi dış mekân aktiviteleri için de ideal bir zamanı işaret eder.
Bu dönemi kendi takviminizde, yenilenme, bedensel egzersizler, ev düzenlemeleri, doğa yürüyüşleri ve belki bahçecilik gibi faaliyetler için günler belirleyerek yıllık ritüellerinizi oluşturabilirsiniz. 21 gün sürecek bir beslenme programı, düzenli egzersizler ve belki doğanın işaretlerini günlüğünüze not almak, sizin doğanın uyanışındaki enerjiyi hayatınıza dahil etmenize yardımcı olabilir. Şubat ayında saksınıza ya da bahçenize ekeceğiniz çiçek soğanları mart ve nisan aylarında açtıklarında size yenilenme hissi verebilirler.
Sonbahar, yılın bu dönüşüm döneminde doğada görülen bir dizi belirgin değişiklikle kendini gösterir. Günlerin kısalmaya başlaması, hava sıcaklıklarının düşmesi ve bitki örtüsündeki renk değişimleri sonbaharın başladığının işaretleridir. u dönemde ağaçlar, fotosentez faaliyetlerini yavaşlatır ve yapraklarını dökmeye başlar. Bu süreç, ormanları ve parkları sarı, kırmızı, turuncu ve kahverengi tonlarında bir renk paletine büründürür. Bu mevsime özel açan krizantem gibi çiçekleri saksınızda yetiştirebilirsiniz.
Birçok kuş türü, kışı daha ılıman geçirecekleri bölgelere doğru göç eder. Göç eden kuşların gökyüzünde V şeklinde oluşturdukları sıralar, sonbaharın klasik görüntülerindendir. Başınızı arada sırada gökyüzüne kaldırmayı hatırlarsanız kuşların gidişlerine şahitlik edebilirsiniz. Hem belki onlar da size yolculukla ilgili bir ilham verebilirler.
Sonbahar, birçok meyve ve sebzenin hasat zamanıdır. Elma, kabak ve balkabağı gibi ürünler bu mevsimde olgunlaşır. Kış hazırlıklarınızı yaparken tarif defteri oluşturup takviminizde tarih belirleyerek bu etkinliklerinizi kişisel ritüelleriniz haline dönüştürebilirsiniz. Bu tarihten önce fermente ürünlerin hazırlanması, kurutma, konserve ya da farklı ürünlerin kış için saklanmasıyla ilgili araştırmalarınızı yaparak takviminize işaretleme yapabilirsiniz. Buğday Derneğinin yürüttüğü TATUTA projesine dahil olup, ekolojik çiftliklerde hem tatilinizi yapıp hem de toprakla haşır neşir olabilir, üstelik birçok bilgi de öğrenebilirsiniz.
Sonbahar, doğanın ve insan faaliyetlerinin bu mevsime özgü ritimlerle uyum içinde olduğu bir dönemdir. Doğadaki bu değişiklikler, yılın bu zamanının, doğal dünyanın güzelliklerini keşfetmek ve mevsime özgü etkinliklere katılmak için mükemmel bir fırsat sunduğunu gösterir. Bu dönemde beslenmenize özen gösterebilir ve probiyotik besinler yiyerek bağırsak floranızı güçlendirebilirsiniz. Bu dönem bütünsel sağlık sistemlerinde özellikle nefes egzersizleri yoluyla akciğerlerin performansının arttırılması tavsiye edilir. Siz de günlük aktivitelerinize 10 dakikalık bir nefes egzersizini ekleyebilirsiniz.
Kadim halklar kış aylarını dinlenerek ve enerjilerini koruyarak geçirmişler. Günümüzde kış aylarında çalışmak ve üretmek zorunda olduğumuz için bağışıklık sistemimiz alışkın olmadığı bir savaşla baş başa kalıyor. Bu nedenle kış aylarında üst solunum yolları enfeksiyonları artar. Beden her zaman en iyi uykuyla ve derin dinlenmeyle kendisini toparlar. Kış aylarında sosyalleşme faaliyetlerinizin yanına mutlaka kişisel olarak gevşeme, enerjinizi toplamak için zamanlar belirleyin. Bu dönemde enerjisini doğru biriktiren, bahar aylarında çok daha dinamik hisseder. Sosyalleşme ihtiyacınızı ilkbahar ve yaz aylarında karşılarsanız doğanın döngüsüyle uyumlu yaşamanız kolaylaşır. Kişisel takviminizde bu dönemleri de belirlemek önceden planlamak, bütçe yapmak ve zaman yönetiminize hakim olmak için destekleyici olabilir. Elbette planlar ve gerçekleşenler arasında farklar olabilir ancak planlamak, gerçekleştirmenin ilk adımıdır.
Bazı öneriler
Bu dönemde zihinsel veya bedensel olarak gerginlik hissediyorsanız, hafif beslenin, uzun yürüyüşler yapın, gönüllük esaslı işlerde çalışın, hiç bilmediğiniz sokaklarda, semtlerde zaman geçirin, kitap okuyun ve bedeninizi rahatlatmak için nefes ve esneme egzersizlerini hayatınıza dahil edin. Yapacağınız her ne olursa olsun zamanınızı seçin ve nasıl yapacağınızla ilgili bir program oluşturun. Koku, renk, müzik ya da her neyse sizin ritüelinize eşlik edecek olan netleştirin.
Hedeflerinize odaklanmakta zorlanıyor, başlatmakla ilgili cesaretinizi toplayamıyorsanız, günlük hayatınızda dijital mecralardan uzaklaşın, kitap okumak, nefes egzersizleri ve beslenmenizi sadeleştirmek odaklanmanıza yardımcı olur. Odağınızı toplamak için bir mumun ışığını gün içinde aynı saatlerde dikkatlice izleyin. Zihinsel olarak odaklanma sorunu yaşayanlar için müzik ve dans, motor becerilerin kullanıldığı aktiviteler oldukça iyi gelir. Boncuk dizmek, seramik veya cam çalışmaları, müzik aleti çalmak ve elbette iyi bir uyku uyumak.