Yoga dersi öncesinde hocamla ayak üstü yaptığımız sohbet sırasında kendisine son zamanlardaki gündemimi anlatırken, birden kendimi hapsettiğim dar alanlarımı fark ettim.
Güvenli olanla kalabilmek için verdiğim onca tavizi, “İlla … olsun” demelerimin kalbime yaptığı baskıları, sonuca ulaşamayan niyetlerimin önüne koyduğum bariyerleri gördüm. Rahatım, ritmim bozulmasın diye başkalarını idare ederken kendimi ertelediğimi anladım.
Derken yoga dersine başladık.
Temposu yüksek olan derste önce zihnim konuştu: “Ritmi yakalayabilecek misin?” Kalbim ses verdi: “Olduğu kadar.”
Derste kendime hayret ettim. Tempoyu an be an yaşıyordum. Kan ter içindeyken hoca yeni bir poz deneyeceğimizi söyledi. Bu duruş yıllardır yapmakta en çok zorlandığım pozlardan birisinin değişik bir versiyonuydu. Önce korktum ve ilk tepkim “bunu yapamam” oldu. Ardından kendi muhalefetime, kendim iktidar oldum.
“Sadece dinle ve yap…” dedi kalbim.
Hareketin nasıl yapılacağı anlatılırken, kulaklarımı açtım, gözlerim adeta, olan biteni kaydedip bana yol göstermek üzere odaklandı.
Derken denemeye başladık. Hiçbir şey düşünmeye fırsat vermeden hemen uygulamaya geçtim.
Aman Allah’ım… Zorluk diye gördüğüm o duruş yıllardır kendime koyduğum engeli kolayca atlatmama aracılık ederken bir yandan da cesaret ateşimi yaktı.
Hayat da böyle sanırım.
Konusu açılsa kaçıp gitmek istediğimiz alanlarda kendimize bir yer açtığımızda deneyip deneyip yapamam diye kayıt altına aldıklarımıza ilişkin bir kolaylık sunuluyor.
Derse girerken fark ettiğim kendime güvenli olarak tanımladığım alanlarda yenilik yapmak konusundaki isteksizliğimin asıl sebebinin, rahatımın bozulmasından çok “ya yapamazsam”, “ya başarısız olursam” endişelerim olduğunu fark ettim.
Sadece adım atmam ve zanlarımı bir kenara bırakmamla yeni bir alana geçmem için fırsatlar sunuldu.
O anda hissettiğim en önemli duygu; yapacağıma olan güvenimin cesaretimin önünü açmasıydı.
Başlamak, tamamlamaya teşvik ediyor.
Nerede kendimize “yeter bu kadar”, “bu bildiğim benim için harika”, “geçmişte tecrübe ettim, o öyle değil’’ gibi ön yargı duvarları örüyorsak, işte tam orada “sorun- keyifsizlik- neşesizlik- endişe’’ döngüsü bizi bekliyor.
Nerede hesap yapmayı bırakıyor ve zihnin “biliyorum sonuç … olacak” yönlendirmelerinden özgürleşiyorsak, işte o zaman yeniyi deneyimlemeye istek duyuyoruz.
Zihnin öğrenen ve bize hayatı kolaylaştıran bir mekanizma olması ne harika! Ancak ne zaman ki biz kolay alanda kalmakta ısrarcı oluyoruz; o zaman tekrar eden olaylarla geçmişi yeniden ve yeniden yaşıyoruz.
Hepinizin hevesle istediği yenilenmenin önündeki en önemli engel “konforlu alanda kalmaktaki ısrarımız”…
Haydi, gelin yeniyi başlatmak istiyor gibi yaptığımız o alanı keşfedelim.
Bizi ne korkutuyor?
Nerede başarısız olmaktan, kaybetmekten, onaylanamamaktan korkuyorsak, tam da orada ilerlememek için elimizden geleni bilinçsizce yapıyoruz.
Diyelim ki yeni bir iş yapma isteğimiz var. Hatta belki isteğimiz yok ve iş yerine gitmekten değil, gitmemekten dolayı mutluyuz. Yani pek de keyifli değiliz. Ya da iş arıyoruz, hayal ediyoruz. Oysaki belki de aramıyoruz ama şikâyet ediyoruz.
Aslında işi bilmenin ve her gün ne yapacağını bilerek işe gitmenin rahatlığı bizi cezbediyor. Evet, keyifli bir iş değil ama bildiğimiz bir iş. Herkesin huyu suyu belli. Hem zaten kaytarmak da bir o kadar kolay.
Yukarıdaki örnek siz olmayabilirsiniz, ancak önerinizi duymak istiyorum.
Bu kişi ne yapmalı?
Yeni bir iş bakmalı? Çalışmayı bırakmalı? İşine devam etmeli? Bilemiyorum!
Açıkçası, kişi bu halde iken iş değiştirse de çalışma hayatına endişe ve şikâyet enerjisinin gölgesinde devam eder.
Neden?
Kolayı seçiyor. Konforu tercih ediyor.
“Ne alakası var, konfor bunun neresinde?” diyebilirsiniz.
Rahatımız bozulmasın, zorlanmayalım hatta zorluk çekiyorsak da bildiğimiz zorluk olsun diye kımıldamadığımız öyle alanlar olabiliyor ki!
“Sabah erken kalkmayayım”, “birikmiş kıdem tazminatını alamayız”, “tam işi öğrendik şimdi sıfırdan başlamayalım” diye diye devam edenler; aslında bu tavizleri verirken önemli bir fırsatı kaçırıyorlar.
MUTLU OLMAK!
Yeniliğin hayatınıza güzellikler katmasını dilerim…
2 Comments
betül demir
Merhabalar Meltem Hanım,
Aslında tam olarak yaşadığım bu. Başka bir işi şuan yaptığım iş kadar iyi bilmediğim için ya da başka ne yapabilirim onu bilmediğimden yaptığım işi bırakamıyorum. Her gün işe mutsuz gitmek yarının işlerini bugünden düşünerek evde geçirdiğim birkaç saati bile kendine zindan etmek çok kötü bir durum. Aslında neyi istemediğimi çok net biliyorum da neyi istediğimi tam bilemiyorum. Biraz bundan biraz cesaret edememek yüzünden takılıp kalıyor işte insan olduğu yere.
Meltem Reyhan.
Sevgili Betül, birden fazla hedef, yüksek hedefler devam etmekte zorlayabilir. Belki hayallerin diye gördüklerin başkalarını mutlu etmeye çalışmandır.
Yourmlar kapatıldı