Bu İçeriği Paylaş
AKŞAM GAZETESİ RÖPORTAJ 2018
Sırlar Bohçası adlı kitabınız Destek Yayınları tarafından yayımlandı. Fakat siz sadece yazar değilsiniz, başka işleriniz, uğraşlarınız da var. Kitabınıza döneceğiz ama öncelikle kısaca kendinizden, yaptığınız işlerden söz eder misiniz?
Kendimi meraklı bir gözlemci olarak tanımlarım. Bu merakım sadece bakmak, izlemek değil bilgi ile eylemin bir araya gelişini takip etmek üzerinedir. Araştırma kitapları, masallar, mitler ve doktora tezleri okumak ilgi alanlarımdandır. Sadece doğduğum toprakların değil yaşadığım dünyanın gelişimini izlerim. Bu merakım ilk olarak klasik arkeoloji eğitimim sırasında güçlendi, şimdilerde antropoloji ana bilim dalında aldığım eğitim ile artarak devam ediyor. Nereden geldik ve nereye gidiyoruz, sorusunun cevabını çocukluğumdan bu yana ararım ve bu beni hayatın akışını izlemeye isteklendirmiştir. Dinler tarihi ile ilgili incelemeler yapıyorum. Kutsal kitaplar dışında büyük coğrafyaları etkileyen inanç sistemlerini araştırır ve bazen yerinde araştırmalar yaparım. İnsanın ve var olduğu dünyanın sahip olduğu çeşitliliği ve bu çeşitliliğin içinde yaptığımız seçimlerin nedenlerini araştırırım. Günümüzde geleneğin binlerce yılda biriktirdiğine bakış açımız biraz mesafeli olsa da Batı Dünyasına baktığımızda Doğunun bilgeliğini alıp uyarlayarak sistematiğe geçirdiğini ve bu bilgiyi bir pazarlama başarısı ile yeniden Doğu kültürlerine sattığını görüyoruz. Doğu kendisini Batı’nın bilimselliğine muhtaç hisseder hale getirilmiştir. Bu nedenle bilimsellik adıyla bilgi tekelleştirilmektedir. Oysa gelenekler ve geçmişin bilgeliğini anlamak çok değerlidir. Bilgi insanın olanı keşfetmesi ve bunu kendi faydasına kullanmasıdır. Bizler ateşi icat etmedik. Ateşi kullanmayı keşfettik. Yer çekimi kanunu tasarlamadık, var olan fark edildi ve bunu gelecek kuşaklara aktaranlar kullanılmasını sağladı. Bugün bilim dediğimiz olgu aslında denge içinde gerçeği, objektif değerlendirebilmektir. Benim hayata bakış açım; değerli ve faydalı bilgilerin kullanılabilmesi için fark ettiklerimi, deneyimlerimi, öğrendiklerimi insanlara aktarmaktır. Bununla ilgili çeşitli seminer, atölye çalışmaları, youtube kanalım ve kitaplarım aracılığı ile paylaşımlarda bulunuyorum. Yaşamı bir bütün olarak algıladığımdan çocuk, hayvan, insan, doğa için fayda anlamında yapılabileceğim elimden gelen ne varsa yaparım. Sadeliğe, doğallığa ve insanın kendini bilmesinin en değerli servet olduğuna inanırım.
Sırlar Bohçası insanların hayatını değiştirmeyi vadeden bir kitap mı? Bir tür kişisel gelişim gibi…
İnsan hayatını ancak kendi niyeti ve eylemi ile dönüştürebilir. Yaşamın kapısı bana göre kalptir ve onun kapısı da içeriden açılır. Biz nasıl başkasının yerine ölemez ve doğamaz isek kimsenin, kimseyi değiştirmeye de gücü yetmez. Ancak bilgiyi doğru kullanmak ve farkındalık insanın yolunu aydınlatır. Bu aydınlık sayesinde seçimlerini özgür iradesi ile yapabilir. Seçim yapmak insanın kader planının en önemli aşamasıdır. Günümüzde bireylere bir öğreti veya bir planlama üzerinden hayatını değiştirebileceği düşüncesi empoze ediliyor. Üniversiteden mezun olan bir doktorun hiçbir pratik yapmadan ameliyata girmesi ne kadar mümkün ise, bir bilginin insan hayatını değiştirmesi de o kadar mümkündür. Oysa bilmek eylemi doğurmaz. Sırlar Bohçası çağımızda bilginin adeta saçılarak saklanmasının yarattığı kafa karışıklığını gidermek üzere sadeleştirerek hazırlandı. Bununla beraber çağlar boyu saklanmış ve gizli ilimler içinde kullanılmış bilgiler de açıldı. Sırlar Bohçası bir uygulama kitabı ve okuyuşuna vadettiği; ‘’sana sen yetersin. Hayat seninle konuşuyor ve eğer dikkatini verirsen neleri kendine doğru çekiyor, neleri uzağına koyuyorsun, neleri biriktiriyor, nelerden vazgeçemiyorsun? Başına gelenlerin hiçbirisi tesadüf değil ve eğer okumasını öğrenirsen hayatını dönüştürebilirsin. Rüyalar, olaylar, kazalar ve birçok nedenden hayatına aldıklarının sembollerini oku ve sırları çözerek önünü açabilirsin’’ diyor. Kişisel gelişime inanmıyorum. Bireysel dönüşüm olabilir. İnsan bir rehber, bir bilgi aracılığı ile harekete geçerek, tekamülünün sorumluluğunu alarak bir halden bir hale geçebilir. Maddi kaygı odaklı çalışmalar insanı başladığı yere geri getirir. Önemli olan yaşamının neler içerdiğini ve hangi aşamadan geçtiğini idrak edebilmektir. Sembolleri fark eden onların dilini çözer ve onların aracılığı ile hayatına yön verebilir.
Sembollerin hayatımızı ne şekilde değiştirdiğini anlatıyorsunuz kitapta. Peki, nedir bu semboller? Yani aklımıza gelebilecek her olayda, her durumda bir sembol var mıdır? Renklerde ya da rakamlarda örneğin…
Semboller hayatımıza çeşitli kanallardan gelir. Örneğin doğum yerimiz, tarihi, doğduğumuz anda ailemizin yaşadıkları da birer semboldür. Bize bizden bahseder. Hatta toplumda bu şekilde aktarımlar vardır. ‘’Bizim kız çok uğurludur. O doğdu babasının işleri açıldı.’’ Hiç aklınıza geldi mi bilmiyorum ama mesela adımız da bir semboldür. Bize ve çevremize bir mesaj iletir. Eski Türk boylarında isim hemen konulmazdı. İsmi taşıyacak olanı anlatması, temsil etmesi için seçim ancak o kendini gösterdikten sonra seçilirdi. O zaman nedir sembol diyebiliriz? Sembol bir bilginin aktarılmasında katkı sağlayan ve ait olduğu bütünü bize tanımlayan parçadır. İsim sizin tamamınızı anlatmaz ancak hakkınızda bir bilgi verir. Size ait bilgilerin bir kısmıdır nerede doğduğunuz, hangi aileden geldiğiniz ve şimdi nerede yaşadığınız. Bazen bilerek seçeriz sembolleri, sevdiğim – sevmediğim diye ayırırız o seçimleri hayatımıza alırken. Kırmızıyı severim, maviyi hiç sevmem deriz. Peki bu sevme halini yaratan nedir? İşte kitapta bundan bahsediyorum. Hem kültürel etkiler var seçimlerin ardında hem de psikolojimiz ve olası gelecek planımız. Kırmızı ısıtır, mavi soğutur. Bedenin önü ile arkası başka bir mesaj iletir. Neden diye sorabiliriz? Önünü görürsün arkanı ise göremezsin. Arkanda olan görebilir bedenini, bedenin arkası arkanda bıraktıklarını anlatır yani bir anlamda geçmişi, bedenin önü ise geleceği sembolize eder. Bununla beraber evlerimize aldığımız basit bir biblo diye baktığımız dekoratif ürünler, desenler, şirketimizin logosu o logonun rengi kısacası hayatın tamamı sembolizme konudur. Ne zaman okunması gerekir diye düşünebiliriz? Bizim dikkatimizi çektiğinde veya bir mesaj iletmek istediğimizde diye özetleyebiliriz.
Sembol okuyuculuğu merakla mı başlar? Kitabınızda sembol okuyucusu olabileceğimizden söz ediyorsunuz. Nedir bu sembol okuyuculuğu? Kulağa bir çeşit astrologluk gibi geliyor…
Herkes sembol okuyucusu olabilir. Zaten farkında olmadan yapıyoruz. Sınıflandırıyoruz, o mekanın, kişinin markanın bizim üzerimizde bıraktığı etkiyi daha onunla konuşmadan analiz ediyoruz. Hele sosyal medyanın hızla ilerlediği günümüzde kendimizi 10 saniye içinde karşımızdakine ifade ediyoruz ya da karşımızdakini aynı şekilde analize alıyoruz. Kitapta bilginin nasıl kullanılacağına değindiğim gibi bilginin neden bu şekilde anlaşılması gerektiğini okuyucuyu ilgilendiren kadarıyla paylaşıyorum. Sınırları kalktığı bir dünyada kültür kavramı da yerellikten çıkıyor. Çinli, Japon, Amerikalı iş arkadaşlarımız, sosyal medya takipçilerimiz olabiliyor. Örneğin; kırmızı rengin kullanımının ne teki yarattığını anlattıktan sonra farklı kültürlerde ne anlama geldiğinin bilgisini paylaşıyorum. Meraklı ve kendini geliştirmek isteyen okuyucuma uluslararası medya sektöründe seçilen hayvan figürleri ile nasıl algı yönetimi yapıldığını örnekleriyle paylaşıyorum. Bir Japon için Maymun figürü ile bir Türk için Maymun figürü aynı anlama gelmediğinden kendisini global olarak ifade etmek isteyen gençler ve girişimciler için bir kaynak oluşturuyorum. Sembol okuyuculuğu bir anlamda şifre çözücü gibi bir sistemi çalıştırır. Bilginin bir kısmı kitapta var ancak sistemi anlayan için sembollerin dilini öğrenmek kendi çabasıyla da ilerleyebilecek bir sistemdir.
Özellikle biz kadınlar daha fazla takı kullandığımızdan üzerimizde de farklı farklı semboller taşıyoruz her gün… Örneğin küpemizdeki ya da kolyemizdeki küçük bir sembol hayatımızda neleri değiştirebilir? Bir gün başka bir gün başka semboller taşımak ruh halimize ya da o gün yaşayacaklarımıza etki eder mi?
Evet etkiler. Global markaların reklam kampanyalarına bir bakalım, neler yapıyorlar? Gittikçe sadeleşerek ilerliyorlar. Neden? Sadelik, vermek istediğiniz mesajı iletmenizi kolaylaştırır. Dünyada bir çok ünlü marka renk algısı ile size kendini hatırlatır. Logosunu bile görmenize gerek kalmaz, onun deseni veya rengini gördüğünüz alanda o marka aklınıza gelir. Turuncu dediğimde lüks ürünler arasında tek bir marka aklınıza gelir. (Hermes) . Kareli dediğimde ise Burberry . Spor camiasında aynı etki algıyı yönetir. Siyah- beyaz rengi bir arada kullanmış birisine Beşiktaş takımını tutup tutmadığını sormanız normal karşılanır. Sarı- lacivert atkı kullanan birisi size göre Fenerbahçe takımını tutuyor olabilir. Tıpkı bekar bir kadının evlilik yüzüğüne benzeyen bir yüzüğü sol yüzük parmağına takmaması gibi birbirimizle takılar aracılığı ile de konuşuruz. Sağ elinde yüzük olan bir erkek bize evli olduğunun mesajını verir. Erkekler beyaz metal aksesuar taşırlar. Beyaz serinleten, sakinleştiren bir etki yaratır. Kadınlar altını tercih eder. Altın ısıtan yükselten bir etkiye sahiptir. Kaplan figürlü kolye seçmiş bir kadının vermek istediği mesajı oturup düşünmeyiz. Şimdi bu kolyeyi takarak bana ne demek istiyor demeyiz, elbette. Ancak bilinçaltımızda kaplanla ilgili bir kayıt vardır. Bu kayıtlar binlerce yıldır kolektif bilinç aracılığı ile hepimizde hemen hemen aynı etkiyi yaratır. Kaplan, karasal yırtıcıların en güçlüsüdür. İyi bir avcıdır. Bakınız mesaj iletildi. Şimdi farkında olmadan birisi gördüğümüzde bize itici veya çekici gelmesinin sebeplerini daha net fark edebiliriz. Bir hayvan severin kürk giyen birisi hakkında henüz onu tanımadan bir fikre sahip olması gibi bir durumdur bu yaşanan.
Bir iş görüşmesine giderken üzerimizde ne tür semboller taşımalıyız?
Bu görüşmede yaratmak istediğimiz etkiye odaklanarak karar vermeliyiz. Bu görüşme bittiğinde nasıl bir etkiyle o odadan, o kişinin yanından ayrılacağız. Hangi sektör ve biz hangi alanda çalışacağız. Bu soruları sorma sebebimi açıklamak isterim. Biz yönetecek miyiz, yönetilecek miyiz? Eylemimiz; itaat mi, emir mi? Bu seçtiğimiz renklere, bir araya getirdiğimiz parçaların özelliğine kadar etkilidir. Ayrıca bizim mesleğimizde bir o kadar önemlidir. Sokakta yürüyenleri seyreder misiniz? Benim en sevdiğim gözlemlerden birisidir. Onların meslekleri, yetenekleri ve hayalleri ile ilgili okumalar yapar tahminde bulunurum. Size de tavsiye ederim. Dedikodu, vesvese ve zihnin zorlayıcı kurgularından özgürleştirir. Bunu sade bir gözlem olarak yaptığınızda eğlenceli bir oyuna dönüşür. Bir filmin karakterlerini çözme gayretimiz gibi bir tüme varım yaratır. Bunun ne faydası olur? İnsanların yaratığı etkinin nedenlerini fark ettiğimizde o etkinin nedenlerini öğreniriz. Cesurca iki rengi bir araya getirmiş ve ilginç bir saç şekli olan birisi yaratıcı bir insan olduğu algısı yaratır. Baştan aşağıya simsiyah giyinmiş birisi ile bembeyaz giyinmiş birinin yarattığı algı aynı değildir. Sağlık sektöründe çalışan birisi bir iş görüşmesine giderken bence öncelikle kişisel bakımını tam olarak tamamlamalıdır. Saçlar, tırnaklar, el ve yüz bakımlı görünmelidir. Net bir algı yaratılmalıdır. Kararlılık etkisi önemlidir. İster resepsiyonda görev alsın, ister bir doktor olarak başvuru yapsın sağlık sektörünün prensipleri birdir. Abartı şüphe yaratır. Ancak bir çocuk doktoru veya estetik cerrah için durum detaylanabilir. Farklı bir aksesuar, bir sıra dışı bir renk ile kararlılık, tertip, özen mesajının yanına estetik ve renkli bir bakış açısı eklenebilir.
İnsanlarla iletişim kurmakta zorlanmamızda karşımızdaki kişinin ya da bizim üzerimizde taşıdığımız sembollerin etkisi var mıdır?
Tarih ve psikoloji var diye tanımlıyor. Henüz bir arada yaşamaya başladığımız andan itibaren birbirimize bir sembol aracılığı ile kendimizi ifade ettik. Kapalı kabileler üzerinde yapılan araştırmaları incelediğimizde bunu daha net görüyoruz. Toplu yaşamla beraber bu etkiyi çoğunlukla farkında olmadan yaratıyoruz. Ancak devlet aracılığı ile oluşturulan sistemler ve onların temsilcilerinin mesajlarını çok daha net hissediyoruz. Askeri üniformaları düşünün, asker gördüğümüzde bir algımız oluşur. O askerin taşıdığı rütbesini temsil eden işaretler arttığında ona karşı yaklaşımımız değişir. Başında tacı ile gördüğümüz İngiltere Kraliçesini torununu severken gördüğümüzde aynı tesiri hissetmeyiz. Bunun gibi etkileşimleri sosyal çevremiz içinde sıklıkla yaşarız. Cenazeye renkli giymeyiz, düğüne plaj kıyafetiyle gitmeyiz. Kısacası farkında olalım ya da olmalıyım birbirimize mesajlarımızı renkler, sayılar, figürler ve bunları bir araya getirme şekillerimiz ile iletiyoruz.