Bu İçeriği Paylaş
Bu yazının başlığına inancın seni yönetir de diyebilirdim. Ancak inanç kavramı manevi yaklaşımlarla özdeşim kurulmaya neden olabileceğinden bunun yerine “inandığını yaşarsın” dedim.
Neden?
Bir çok kişi inancını kaybetmekten, inancıyla ilgili yanlış yapmaktan endişe eder. Onlar için inançları dokunulmaz alanıdır. Bu durumun yarattığı katılık çoğunlukla her dini öğretide karşılaştığımız çatışmaya ya da savaşlara varabilecek sert rüzgarlar estirebilir. Bugüne kadar milyonlarca insan inancı uğruna canından olmuştur. İnandığıyla olan bağı canından dahi edecek kadar önem arz edebilir.
Benim bahsedeceğim inanç dini ya da manevi bir inanış değil. Daha çok insanı hayatın içindeki olaylara , günün akışına, hatıraların değerlendirilmesine yön veren inanışlarına dikkatini vermeni rica ediyorum.
Bu anlatacaklarım kadersel döngülerine yeniden bakmana yardım edebilir.
Ben biliyorum
İstanbul’da bir mağazadan alışveriş yaptım. Kasada bekliyorum. Benden önce sipariş veren bir kadın kahvesinin hazırlanmasını bekliyor. Kahve hazırlandığı sırada genç bir erkek ona yardıma geldi. Tepsiyi aldılar, tam bir kaç adım atmışlardı ki dönüp ‘’ niye bu kahveyi bardağa koydunuz, fincana neden koymadınız?’’ diye sordular. Soruş biçimleri biraz gergin ve suçlayıcıydı. İşini yanlış yapıyorsun frekansını hissetmemek mümkün değildi. Kasadaki adam ‘’ Hanımefendi verdiğiniz kahve siparişi “cordato” ve cam bardakta hazırlanıyor. Bizim listemizde böyle”. Tepsi ellerinde geri döndüler. Her ikisi de hafiften sinirliydi. ‘’Biz ilk defa içmiyoruz kahve, bu ne biçim iş olur mu hiç böyle bardakta servis, komik olmayın, hatalısınız.’’ Kasanın arkasından cevap geldi “bu latte değil, cordato ve bu şekilde hazırlanır.’’ Onlar gittiler.
Ben alışverişimi tamamlamıştım ki, kadının yanında bu sefer daha yaşlı bir adam olduğu halde tezgaha geldi. Bu sefer kavgaya davet ses tonu, müşteri her zaman haklıdır avukatı da yanlarındaydı. Sesler yükseldi, kahveyi hazırlayan bu sefer fazla itiraz etmedi. ‘’ Kardeşim bu ne rezillik böylesini de ilk defa görüyoruz, kahveyi ilk defa mı içiyoruz, değiştir bu kahvenin konduğu kabı’’. Kabın değiştirilmesi ne demek, yeniden kahve yapılıyordu.
Ben tezgahtan ayrılırken aldığım hizmet için teşekkür ettiğim anda itirazları başlatan kadın ile göz göze geldik ve birbirimize gülümsedik. Kahveyi hazırlayanla vedalaşırken, kadının kulağına eğilip “belki siz sütlü istediğiniz için fincanda geleceğini düşünmüştünüz bu kahve bardakta hazırlanıyor, İspanyollar çıkartmış bu adeti, aklınızda olsun cordato derseniz bardakta gelir’’ diye fısıldadım. Göz göze geldik. Rahatlamıştı, suçlu ve suçluluk orada sonlandı. Aramızdaydı tüm bu bilgi aktarımı. Kendini eksik hissetmesi sonlanmıştı.
Onca emek ‘’ ben eksik bilmiyorum, ben biliyorum, ben ilk defa mı içiyorum, ben ne istediysem onu ver, senin ne dediğinin bir önemi yok’’ inançlarının koordinasyonunda verilmişti.
Kızgınlık, kırgınlık, gerginlik…
Hepsinin sorumlusu kortizol hormonu, böbrek üstü bezlerinden salgılanıyor.
Kaç ya da kal koduyla bizi uyarıyor. Tehlike altındasın alanını koru, alanından çıkar ya da hemen kaç oradan.
Duymazdan gelmemizin, hatta belki duymamamızın, anlamamamızın en önemli sebebi o anın içinde kabımızın dolu oluşu.
‘’Ben biliyorum’’ çok iyi anlamamız gereken bir kalıp
‘’Yeniden bakabilirim’’ ile buluşabilmemizin anahtarı. ‘’Ben bilirim’’ kalıbını bıraktığımızda bizim oluyor.
Kahveyi biliyorum, sütlü kahve istediğimi biliyorum, senin yanlış yaptığını biliyorum, kahve fincandan başka bir yerde içilmez biliyorum….
Kahve içmeye gelmiş, kahveden çok gerginlik yiyip içmişlerdi.
İnancınla olan bağın olay örgüsüne şekil veriyor.
O gün o kahve fincanı yüzünden yaşanan gerginlik olaya dahil olan 4 kişinin bedeninde salgılanan kortizolun neden olduğu uyarılmışlık hissi bütün bedene sirayet etti. Bedende bir çok hücre öldü. Her birisi için kendi bakış açısından haklı oldukları inancı hakimdi.
Haklı kim?
Peki haklı var mıydı?
Bence hepsi haklıydı. İnançlarıyla var oldular.
Kadın sütlü bir kahve içmek istemiş. Cordatonun sütlü hazırlandığını öğrenmiş onu sipariş etmişti. Ancak istediği bildiği ve inancının sonucunda buluşacağını düşündüğü biçimde sunulmamıştı.
Yanındaki iki adam onun mağdur edildiği inancıyla ortaya atılmış, ölümüne savunmaya hazır halde savaşmak için kahvenin yanlış olduğunu savunmaya gelmişlerdi.
Siparişi alan çalıştığı şirketin öğrettiği şekilde kahveyi servis etmişti.
Ben tüm bunları seyrederken şunu düşünüyordum ‘’kahve mi, hazırlanış biçimi mi, yetersizlik hissi mi, değerli hissetmek mi? ‘’
Kadının ilk sorusunda aldığı ‘’ bu kahve böyle hazırlanır’’ cevabına karşılık söylediği ‘’ilk defa içmiyoruz bu kahveyi’’ cümlesi kendini yetersiz hissetmesini anlatıyordu.
Hazırlayan, sipariş eden, had bildirmek için yardıma gelenler için de bir inanç kalıbı mevcuttu. Ona göre algılıyor, tepki veriyor, geriliyor ve saldırıya hazır halde tavırlar sergiliyorlardı.
Bu örneği çoğaltabilirim. Seyrederken bunu yapmak kolay.
Bir de içinde olduğum bir örneği de anlatıp seni seninle baş başa bırakayım bir düşün.
Bir etkinlik öncesinde mekanda bulunan bir kişinin bana gelip
‘’Benden hoşlanmadığınızı hatta benimle elektriğinizin tutmadığını düşünüyorum. Oysa ben sizi ne kadar çok seviyorum. Sizi herkese anlatıyorum. Siz ki herkese karşı güler yüzlüyken bana karşı tutumunu beni çok üzdü.’’
‘’ Nasıl davrandım?’’
‘’ Siz birisiyle elektriğin tutmazsa onunla iletişim kurmazmışsınız?’’
‘’ Bunu nereden çıkardınız? Hakkımda düşündükleriniz benimle olan iletişiminize yön vermiş. Bence siz benim sizinle elektriğimin tutmayacağı endişesiyle davranışlarımı yorumlamış ve sonuca varmışsınız.’’
‘’Hayır, hayır. Bana günaydın demediniz. Biz bir mekana girince günaydın deriz, bizim için bu önemlidir.’’
‘’Peki sizin günaydın selamlamanız mı almadım, sizinle yüz yüze gelip günaydın mı demedim.’’
‘’ Hayır böyle bir şey yapmadınız. Ancak dün de ben sizin yanınıza gelmiştim. Bugün sizin benim yanıma gelmenizi bekledim.’’
‘’ Beklediğiniz ve beklentiniz gerçekleşmediği için benim sizinle enerjimin tutmadığına karar verdiniz. Benim içinde bulunduğum durumun ya da hiç yüz yüze gelmemiş olmamız bir önem arz etmedi. Oysa dün selamlaşmış ve yanak yanağa öpüşmüştük. Bugün ise ben sizinle aynı mekanda olsam da yüz yüze henüz gelmemiştik. Sizin benimle ilgili inancınız bana olan bakış açınıza yön vermiş.’’
‘’Peki sizin benimle bir sorununuz yok mu?’’
‘’Hayır ama bence sizin alınganlık ve kendini hemen kapatma ve bırakıp gitmeyle, hatta yeterince sevilmediğini düşünmeyle ilgili inanç kalıplarınız var. Yeniden günaydın diyelim, birbirimiz adına düşünmeye de son verelim. Ne dersiniz? ‘’
‘’Günaydın. Teşekkür ederim. Benim gerçekten de alınganlıkla ilgili sorunum var.’’
‘’Evet. Onu anladım. Umarım bu ‘’alınganlığım var’’ inancınızı da bırakabilirsiniz.’’
Seni yöneten inanç kalıplarınla hayatın sorularına, fırsatlarına, karşılaşmalarına cevap verdiğinin farkında mısın?
Bu inanç kalıplarından arınmak için;
- Kendin hakkındaki yargılarını
- Başkalarını başkalarından dinlemeyi (senin henüz tanışmadığı birisi hakkında bildirimlerin onu tanıyan başka birisi tarafından önceden sunulması)
- Başkalarıyla ilgili genellemeleri
- Kendin hakkında genellemeleri
- Kendi dedikodunu yapmayı
- Başkalarının dedikodularını (içinden başkasına dahi söylemeden, söylenme şeklinde)
- ….. olduğunda şu tepkiyi veririm kalıplarını
- …….. olmazsa rahat edemem kalıplarını.
Yeniden gözden geçir. Mümkünse bırak diyeceğim, hormonlarının seni inandırdığını hatırlamalısın.
Seni yöneten inanç kalıplarınla hayatın sorularına, fırsatlarına, karşılaşmalarına cevap verdiğinin farkında mısın?
Bu videoyu da izlemek isteyebilirsin
Kararlarına Yeniden Bakabildiğinde YENİLİĞİ Başlatabilirsin
1 Comments
Yourmlar kapatıldı